GİRİŞ
Vergi hukukunda, devletin finansal ihtiyaçlarını karşılamak için vergi gelirlerinin toplanması kritik bir öneme sahiptir. Vergi mükellefiyle devlet arasında kurulan bu vergisel bağlantı, vergi borcunun ödenmesiyle doğal olarak sonlanır. Ancak vergi borcunun ya da bu borca bağlı cezaların sonlandırılmasında sadece ödeme tek bir etken değildir; zamanaşımı veya af gibi diğer faktörler de borcu ve cezaları sonlandırabilir. Türk vergi hukukunda, Vergi Usul Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun kapsamında tanımlanan terkin; doğal afetler, tahsil edilememesi ya da tahakkuka gerek duyulmaması gibi sebeplerle vergi borçlarının iptal edilmesine imkan tanır. Bu çalışmada ilk olarak terkinin hukuki boyutuna değinilmekte, ardından vergi borç ve cezalarını sonlandıran sebepler ve bu sebeplerin terkinle olan ilişkisi ele alınmıştır. Değerlendirmenin sonunda ise terkin müessesesi hakkında genel bir değerlendirme yapılmıştır.
Vergi hukuku, devlet ile bireyler ve kurumlar arasındaki vergisel ilişkileri düzenler ve tarafların vergiyle ilgili hak ve sorumluluklarını tanımlayan vir kurumdur (Şenyüz, Yüce ve Gerçek, 2016: 3). Vergi borcunun oluşumu, mükellef ile devlet arasında bir vergilendirme sürecini tetikler. Bu süreç, borcun hesaplandığı tarh evresinden başlar ve mükellefin borcu ödediği tahsil aşamasında son bulur. Bununla birlikte, vergi borcunun ortadan kalkmasına yol açabilecek bazı durumlar da bulunmaktadır.
Bu durumlardan biri terkin müessesesidir. Özellikle doğal felaketler sonucunda zarara uğrayan mükelleflerin borçlarının iptali ya da devletin alacakların tahsili için yapacağı masrafların potansiyel gelirinden fazla olduğu durumlarda, bu mekanizma devreye girebilir. Terkin, vergi hatalarının düzeltilmesi veya yargı kararlarına dayalı olarak da uygulanabilir, ancak asıl anlamını doğal afetler sonrasında bulur. Yargısal süreçler veya vergi hatalarına dayalı terkinler, vergi veya cezanın kaldırılmasıyla sonuçlanan durumları ifade eder. Ancak bu durumlar doğrudan terkinle ilişkilendirilmemelidir (Şenyüz, 2016: 249; Taşkan, 2018: 270).
Terkin müessesesinin varlığı, ekonomik yarar sağlar. Devletin, tahsil edilecek tutardan daha yüksek bir maliyete katlanarak alacak peşinde koşmasının ekonomik bir mantığı yoktur. Ayrıca, doğal afetler sonucunda zarara uğrayan bireyleri desteklemek, sosyal devlet ilkesinin bir gereğidir (Biyan, 2007: 76). Anayasa, ekonomik yaşamın tüm kesimlerini koruma altına almayı amaçlar. Beklenmedik ve önlenebilir olmayan durumlarda devlet, Anayasa’nın sunduğu çerçevede vatandaşını koruma altına alarak kamu gelirlerini garantiye almalıdır (Gören, 2014: 27).
- HUKUKİ NİTELİĞİ BAKIMINDAN TERKİN KAVRAMI
Terkin, Arapça kökenli bir kelime olup vergi hukukunda, belirli koşullarda vergi borcunun tamamen silinmesi anlamına gelir (Şenyüz, 2016: 249). Bu, idari bir işlemle gerçekleştirilir, böylece tahakkuk eden vergi veya ceza, kamu idaresinin kayıtlarından kaldırılır. Terkin, affa benzer, fakat daha spesifik olarak tahakkuk etmiş vergi cezalarına uygulanır ve bu yüzden özel bir af niteliği taşır (Karakoç, 2020: 336-337).
Özel hukukta, terkin, alacaklının borçlusundan alacak hakkını talep etmemesi veya alacaktan vazgeçmesi gibi kavramlarla bağlantılıdır. Ancak terkin, borcun tamamen sonlandırılmasıyla sonuçlandığı için bu kavramlarla doğrudan eşleştirilemez (Öncel, Kumrulu ve Çağan, 2018: 153).
Terkin, doğal afetler sonucu zarar gören vergi mükelleflerini koruma amacıyla da kullanılabilir. Örneğin, yangın, deprem, sel veya hastalık salgınları gibi felaketler sonrası, zarar gören mükelleflerin vergi borçları kısmen veya tamamen silinebilir. Bu, Cumhurbaşkanı kararıyla yapılır. Özellikle Türkiye’de yaşanan sel, deprem ve salgın gibi olaylar, terkinin uygulandığı durumları gösterir.
- VERGİ BORCU VE CEZALARINI ORTADAN KALDIRAN NEDENLER
Devlet, kamusal harcamalarını finanse etmek için vergi mükelleflerinden vergi talep eder. Ancak bazı özel durumlarda, vergi alacağının veya mükellefin vergi borcunun sonlandırılmasına karar verilebilir. Bu tür nedenler arasında, terkin gibi uygulamalar da bulunmaktadır (Kafkas Durmuş, 2013: 24.).
Vergi borcu ve cezasının sonlanmasının en yaygın yöntemi, borcun tam olarak ödenmesidir. Ödeme, mükellefin kanunen yükümlü olduğu vergiyi tam ve zamanında ödemesi olarak kabul edilir. Vergi Usul Kanunu, verginin usulüne uygun şekilde tahsil edilmesini zorunlu kılar. Vergi borcunun nasıl, nerede ve ne zaman ödeneceği bu kanunda detaylı olarak belirtilir. Örneğin, vergi genellikle mükellefin bağlı olduğu vergi dairesinde ödenir. Ayrıca, vergi ödemelerinin şekli ve zamanlaması için belirlenen kural ve yönergeler, hem Vergi Usul Kanunu’nda hem de diğer vergi kanunlarında ayrıntılı olarak açıklanır. Ödeme süreleri ve yöntemleri, verginin türüne ve diğer spesifik koşullara bağlı olarak değişebilir (Öncel, Kumrulu ve Çağan, Vergi Hukuku, 2018: 128).
Vergi cezaları, mükellefler tarafından ödendiğinde sona erer. Vergi cezasının ödenmesi, genellikle vergi mahkemesi kararına dayanarak belirlenir. Ancak bazı hukuki süreçler, örneğin temyiz başvuruları veya yürütmeyi durdurma kararları, bu ödeme sürelerini etkileyebilir (Karakoç, 2019: 216-217).
Zamanaşımı, belirli bir süre sonunda devletin vergi talep etme yetkisini kaybettiği bir mekanizmadır. Temelde, bu süreç devlete, borçları takip etmek için belli bir zaman verir. Zamanaşımı, kamu yararını gözeterek uygulanır. Vergi hukukunda bu süreç, vergi talebinin yapılması ve verginin tahsil edilmesi olmak üzere iki farklı kategori altında ele alınır. Özellikle, bir verginin belirli bir süre içerisinde tarh edilmemesi veya tahsil edilmemesi durumunda, o vergi zamanaşımına uğrar (Bilici, 2012: 114).
Takas ve mahsup, vergi borçlarının sona erdirilmesiyle ilgili iki önemli kavramdır. Takas, iki tarafın karşılıklı borçlarından daha küçük olanın değerindeki borcun kapatılması anlamına gelirken, mahsup, mükellefin önceden ödediği bir miktarın mevcut borcundan düşülmesini ifade eder. Takasın, borçların ödenmesiyle ilgili bir süreç olduğuna dikkat edilmelidir; mahsup ise genellikle borçların hesaplanmasıyla ilgilidir. Bu iki kavramın kullanıldığı amaçlar ve uygulama aşamaları farklılık gösterir. Takasta kamu alacaklarını koruma amacı bulunurken, mahsupta bu amacın varlığından bahsedilemez (Çelik, 2000).
Vergi affı, devletin kendi inisiyatifiyle belirli vergi borçlarına ve cezalarına göz yummasıdır31. Bu affın uygulaması, vergi borcunun ya tamamen ya da kısmen silinmesi anlamına gelir, ancak bazen sadece cezalar affedilirken ana borcun ödenmesi gerekebilir (Şenyüz, Yüce ve Gerçek, 2016: 198; Öncel, Kumrulu ve Çağan, 2018: 223). Bu affı hayata geçirme yetkisi, Anayasa’ya dayanarak hem parlamentoya hem de Cumhurbaşkanına verilmiştir. Parlamento, genel ya da özel af ilan edebilirken, Cumhurbaşkanının af yetkisi sadece belirli durumlar için kişisel olarak uygulanır (Şenyüz, 2015: 473).
Vergi hukukunda bazen yanlışlar oluşabilir ve bu yanlışlar, mükellefin ya da idari süreçlerden kaynaklanabilir. Bu tür hatalar, verginin kendisi ve cezaları da dahil olmak üzere düzeltilmelidir. Düzeltmeler, Vergi Usul Kanunu’nun belirlediği yöntemlerle gerçekleştirilir. Bu kanun, vergi hatalarını ve nasıl düzeltileceğini detaylandırır. Bu düzeltmelerin uygulanması için yetki, vergi dairelerine aittir (Şenyüz, Yüce ve Gerçek, 2016: 203).
Bir kişi öldüğünde, vergi borçları sona ermez, ancak vergi cezaları üzerinde belirli bir etkisi olabilir. Ölüm olayında, miras bırakılan kişiler, vergi yükümlülüklerini üstlenir. Vergi borçlarına ek süreler sağlanabilir, fakat ölüm, vergi cezalarının iptal edilmesi için bir neden olabilir. Bu, cezaların bireyselliğine dayanır (Gınalı, 2011: 237).
Uzlaşma kavramı, vergi hukukunda, mükellef ve vergi idaresi arasında bir anlaşma sürecini ifade eder. Vergi Usul Kanunu, bu süreci ve uygulama şekillerini ayrıntılı olarak ele alır. İki tür uzlaşma bulunmaktadır: tarhiyat öncesi ve tarhiyat sonrası40. İlk tür, vergi tarh edilmeden önce gerçekleşirken, ikinci tür, verginin tarhından sonra uygulanır (Şenyüz, 2016: 289, 295). Uzlaşma, bazı şartlar altında taraflar arasındaki uyuşmazlığı sonlandırabilir. Fakat, belirli koşullar altında, uzlaşma müzakereleri başarısız sayılabilir (Küçükkaya, 2020: 256-257).
- TÜRK VERGİ HUKUKUNDA TERKİN MÜESSESESİNİN TÜRLERİ
Terkin mekanizması, özellikle vergi hukukunda özelleşmiş bir olgudur. İlk olarak 5432 sayılı taslak Vergi Usul Kanunu’nda “Verginin Affı” başlığı altında ele alınmış olan terkin konsepti44, sonraki değişikliklerle bu kanunun 105. maddesinde “Verginin Terkini” başlığına taşınmıştır (Ardan, 2019: 66). 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 115. maddesinde, aynı kanunun mükerrer 115. maddesinde ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 105 ve 106. maddelerinde terkin hakkında bilgiler bulunmaktadır. Önceden bahsi geçen akademik yorumlarda, farklı terkin kavramlarına (mahkeme kararlarına dayalı terkin ve vergi hatalarının düzeltme sebebiyle terkin) değinilse de temelde bu mekanizmanın yukarıda belirtilen kanun maddeleri arasında şekillendiğini söylemek doğru olacaktır. Özellikle, mahkeme kararları ya da vergi hatalarının düzeltmelerine dayalı terkinin, mükellefin bir eylemi sonucu değil, doğrudan bir sonucu olduğunu belirtmek önemlidir. Bu tür terkinlerin silmeyle ilgili terkinle direkt bir ilişiği yoktur46. Bu yüzden, Türk vergi hukukunda terkin konseptinin, Vergi Usul Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir. Vergi borçları için Vergi Usul Kanunu’nun 115. maddesi, genel kamu borçları için Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 105. maddesi doğal afetler nedeniyle terkin konusunu ele alırken, tahakkuk aşamasındaki terkin için mükerrer 115. madde, tahsil aşamasındaki terkin içinse 106. madde uygulanmaktadır (Kaneti. 2019: 2017).
3.1. Vergi Usul Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Terkin Müessesesi
Vergi Usul Kanunu’nda, terkin konsepti iki ayrı maddede ele alınmaktadır: Madde 115 ve mükerrer madde 115. İlk madde (115) doğal afetler sonucu terkinin temelini atarken, mükerrer madde 115’te tahakkuktan feragatin sonucu olarak terkin işlemleri tanımlanmıştır.
3.1.1. Doğal Afetlere bağlı Olarak ortaya Çıkan Terkin
Vergi Usul Kanunu’nun 115. maddesi doğal afetler sonucu terkin hükümlerini şöyle sıralar: “Büyük doğal felaketler (yangın, deprem, sel, kuraklık, don, zararlı hayvanlar ve benzeri) sonucunda:
- Mallarının en az üçte birini kaybeden mükelleflerin, bu felaketlerden etkilenen gelirleriyle ilgili vergi borçları ve cezaları;
- Ürünlerinin en az üçte birini kaybeden mükelleflerin o yıl için hesaplanan arazi vergi borçları ve cezaları; Maliye Bakanlığı’nın takdirine bağlı olarak kısmen veya tamamen silinebilir. Bakanlık, bu yetkiyi yerel idarelere de devredebilir. Kaybın derecesi ve etkilenen gelir kaynakları yerel idarelerce belirlenir.” Bu madde, doğal afetler sonucu terkin için üç ana şartın bulunduğunu belirtir: Doğal bir afetin yaşanmış olması, belirli bir oranda mal veya ürün kaybının gerçekleşmiş olması ve bu kayıpların belirli vergi ve cezalarla ilişkilendirilmiş olması. Afet tanımı, büyük doğa olayları (örn. sel, deprem) olarak yapılmıştır. Ancak madde sadece belirtilen doğal afetleri sınırlı tutmaz. Yani, maddenin kapsamı, doğal olarak meydana gelen diğer büyük felaketlere, salgın hastalıklar gibi benzer etkilere de açıktır (Şenyüz, 2016: 251; Kaneti 2019: 218). Özellikle salgın gibi olağanüstü durumlar, bu kapsamda değerlendirilebilir. Eğer bu tür bir salgın, mükellefin gelir kaynağını oluşturan varlıklarına ya da mahsullerine zarar verirse, terkinin söz konusu olabileceği düşünülmüş ve bu bağlamda ek düzenlemelerin yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Doğal afetler, özellikle büyük ölçekli olaylar, bireylerin ve işletmelerin ekonomik durumunu doğrudan etkileyebilir. Bu yüzden, ülkemizde Vergi Usul Kanunu doğal afetler sonucu oluşan ekonomik kayıpların vergisel sonuçlarına yönelik hükümler içermektedir.
Kanun, mükelleflerin doğal afet sonucu varlık veya ürünlerinin üçte birini veya daha fazlasını kaybetmeleri halinde vergisel indirimlerden yararlanabileceğini belirtiyor. Burada “varlık” terimi, mükellefin tüm malvarlığını, menkul ve gayrimenkul varlıklarını kapsamaktadır. Bu durumda, zararın gerçekten oluştuğuna dair kanıtlar sunulmalıdır.
Zararın tam olarak ne olduğunu belirlemek için yerel idari birimler tarafından değerlendirme yapılır. Bu değerlendirme, zararın hangi vergi yükümlülüklerine uygulanabileceğini belirler. Doğal afet sonucunda uygulanan vergisel indirimler, gelir vergisi ve kurumlar vergisi gibi gelirle ilgili vergileri ve arazi vergisini kapsar. Diğer vergi türlerine bu indirimler uygulanmaz (Tabiloğlu, 2015: 55-56).
Örneğin bir işletmenin toplam malvarlığı 150.000 TL ve bu malvarlığının 75.000 TL’lik kısmı bir doğal afet sonucu zarar görüyorsa, bu işletmenin vergisel indirimden yararlanabileceği miktarı hesaplamak için bazı rasyolar kullanılır. Bu durumda işletmenin zarar oranı %50’dir. Eğer işletmenin 30.000 TL’lik vergi borcu varsa, bu borcun %50’si olan 15.000 TL vergisel indirim olarak uygulanabilir.
Arazi vergisi söz konusu olduğunda, bu indirimler doğal afetler sonucu ürünlerin en az üçte birinin kaybedilmesi durumunda uygulanır. Ancak, emlâk vergisinin bazı istisnaları nedeniyle, bu tür indirimlerin kapsamı bazen sınırlı olabilir (Şenyüz, 2016: 253).
3.1.2. Tahakkuktan Vazgeçme Yoluyla Terkin
Vergi Usul Kanunu’nun belirli bir maddesinde, belli şartlar altında vergi ve ceza tahakkuklarından vazgeçilmesine izin verilmektedir. Bu maddenin temel amacı, re’sen, ikmalen veya idarece belirlenen vergi ve cezaların toplamının 43 TL’yi geçmemesi ve bu miktarın tahsilatı için yapılacak giderlerin maliyetinin 43 TL’den daha yüksek olması durumunda, bu tahakkukları silme yeteneğini sunmaktır.
Bu maddede, bu tür bir silme veya “terkin” işleminin nasıl yapılacağı, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen yönergelerle açıklanmıştır. Örneğin, 1986 yılında yayımlanan bir genelgeye göre, bir ihbarnamenin posta ile tebliği mümkün değilse ve ilanla tebliğ edilmesi gerekiyorsa, bu ilanın maliyeti vergi ve cezanın toplam maliyetinden daha yüksekse, bu vergi ve cezaların tahakkukundan vazgeçilebilir.
Bu hükümler, devletin, düşük miktarlarda vergi ve ceza tahakkuklarını tahsil etme maliyetinin bu miktarlardan daha yüksek olabileceği durumlarda, bu tahakkukları silme yeteneğini sağlamak amacıyla uygulandığını göstermektedir (Ardan, 2019: 68-69).
3.1.3. Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Hükümleri Çerçevesinde Terkin
Müessesesi Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’nun terkin müessesesi de Vergi Usul Kanunu’nda olduğu gibi iki madde hükmünde kendine yer bulmaktadır. Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’nun 105’inci maddesinde “tabii afetler sebebiyle terkin” başlığı altında ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’nun 106’ncı maddesinde “tahsil imkânsızlığı sebebiyle terkin” başlığı altında terkin müessesesi düzenlenmiştir.
3.1.3.1. Tabii Afetler Sebebiyle Terkin
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’nun 105. maddesi, birtakım doğal afetler sonucunda mali zarar gören kişilere amme alacaklarının bir kısmının ya da tamamının silinmesi imkanını tanır. Örneğin, yangın, deprem, sel veya zararlı hayvan istilası gibi olaylar sonucunda varlıklarının ya da ürünlerinin en az üçte birini kaybedenler, bu alacakların terkin edilmesini talep edebilirler. Ancak bu haktan yararlanmak isteyenlerin, afetin meydana geldiği tarihten itibaren altı ay içerisinde resmi başvuruda bulunmaları gerekmektedir. Zararın varlığı ve derecesi, yerel yönetim organları ve ilgili amme idareleri tarafından belirlenen kurallar dahilinde değerlendirilir.
Bu kanunun 105. maddesinde yapılan hükümler, Vergi Usul Kanunu’nun 115. maddesi ile benzerlik taşımaktadır. Fakat bazı özel durumlarda, özellikle gümrük vergisi gibi bazı özel alacaklar söz konusu olduğunda, Vergi Usul Kanunu değil, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu hükümleri geçerli olmaktadır. Yani, doğal afetler sebebiyle vergi ya da amme alacağının silinmesi talebinde bulunacak kişilerin belirli bir süre içerisinde ilgili kurumlara başvuruda bulunmaları ve zararın meydana gelip gelmediğinin yerel kurumlarca doğrulanması gerekmektedir.
3.1.3.2. Tahsil İmkânsızlığı Nedeniyle Terkin
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’ndaki 106. madde, tahsilatın zor ya da maliyetli olması durumunda küçük meblağlı kamu alacaklarının silinmesini öngörmektedir. Bu madde uyarınca, eğer alacak miktarının tahsilatı için yapılacak masraflar alacak miktarını aşarsa ya da tahsil edilmesi olası görünmüyorsa, bu alacaklar iptal edilebilir. Özellikle, Vergi Usul Kanunu kapsamındaki alacaklar için bu miktar 10 TL’ye, diğer kamu alacakları için ise 20 TL’ye kadar olan meblağları kapsar. Ancak Cumhurbaşkanı’nın, belirtilen bu meblağları on katına kadar artırma yeteneği vardır. Dahası, bu belirtilen limitler dahilindeki alacaklar için beklemeksizin iptal işlemi yapılabilir. Kanun, terkin yetkisinin sahiplerinin bu yetkilerini yerel otoritelere devretme olanağını da tanımıştır.
3.1.4.Verginin Terkini İçin Yapılacak İşlemler
Vergi Usul Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu, alacakların silinmesi için belirli süreçleri tanımlar. Bu süreçlerde mükellefler, belirli formu doldurarak başvuruda bulunmalıdırlar. Özellikle doğal afetler nedeniyle alacakların silinmesi için özel genel tebliğler bulunmaktadır. Mükellefin, verginin silinmesi talebi için belirli bir dilekçeyle başvurması gerekmektedir. Ancak, bazı genel afet durumlarında, bu tür başvurular otomatik olarak işleme konulabilir.
Vergi Usul Kanunu kapsamında, alacakların silinmesi talepleri ilgili vergi dairesine yapılırken, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Kanunu kapsamında talepler ilgili kamu idaresine yapılmaktadır. Terkin süreciyle ilgili başvuru süreleri arasında bazı farklar vardır. Örneğin, Amme Alacakları Kanunu’nda 6 aylık bir süre belirlenmiştir, ancak Vergi Usul Kanunu’nda belirli bir süre belirtilmemiştir. Ancak, genel kanı, vergi ve cezaların ödenmesi gereken tarihten önce başvuru yapılması yönündedir (Perçin, 2006: 62).
Başvurunun ardından, gereken incelemeler vergi dairesi tarafından yerel idari birime iletilir. Eğer mükellef, bu incelemeleri yetersiz bulursa, bölgesel idari mahkemeye başvurma hakkına sahiptir. Hazine ve Maliye Bakanlığı da terkin sürecinde belirleyici bir rol oynamaktadır (Çağlar, 2020: 197).
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında, zararın derecesi ve varlık değerleri esas alınarak belirlenir. Her mükellefin, zararını ayrı ayrı göstererek başvuruda bulunması gerekmektedir. Bazı özel durumlarda, borçlu bulunamazsa veya borçlunun vefat ettiği ve mirasçısının olmadığı durumlarda, alacakların silinmesi söz konusu olabilir (Ardan, 2019: 64).
SONUÇ
Vergi hukukunda, terkin kavramı özel hukukta bilinen ibra ya da feragat gibi mekanizmalarla bazen ilişkilendirilse de, kendine özgü bir konuma sahiptir. Terkin, vergi borçlarını ve cezalarını tam anlamıyla silme yeteneğiyle, mükelleflerin ekonomik dengeyi korumalarına yardımcı olur ve gereksiz harcamaların önlenmesinde kilit bir role sahiptir.
Vergi hukukundaki terkinin temelini doğal afetler ve tahakkuk veya tahsilattan vazgeçmeye dayalı nedenler oluşturmaktadır. Bazıları, vergi yanılgıları veya yargısal kararların da bu kapsamda değerlendirilebileceğini ileri sürse de, bu durumların terkin süreciyle direkt bağlantılı olduğunu söylemek yanıltıcı olabilir. Aslında, yargı kararları veya hatalar temelinde yapılan terkinler, neden değil, bir sonuçtur.
Doğal afetler sonucu yapılan terkinler, Vergi Usul Kanunu’nun 115. maddesinde ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’nun 105. maddesinde tanımlanmıştır. Kanunlarda belirtilen veya belirtilmeyen, fakat doğal afet olarak kabul edilen durumlarda, eğer mükellef varlık ya da ürünlerinin üçte birini kaybederse, bu kayıplarla orantılı olarak bazı vergi borçları ve cezaların bir kısmı ya da tamamı silinebilir. Bu terkinler, belirli bir süreç içerisinde ve belirli kurumlar tarafından değerlendirilir ve onaylanır. Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Kanunu’nda, doğal afetler nedeniyle terkin başvuruları için altı aylık bir süre belirlenmiştir. Terkinin ne kadar ve hangi şartlarda yapılacağı, zararın derecesine ve tespitine bağlı olarak kararlaştırılır.
Vergi Usul Kanunu’nun ek madde 115 ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’nun 106. maddesi, tahakkuktan vazgeçme ve tahsilin mümkün olmadığı durumlarda terkin işlemlerini ele almaktadır. Yıllık olarak belirlenen bir sınırı aşmayan vergi ve cezalar için tahakkuk işlemlerinin maliyeti, bu sınırı geçtiğinde, bu borçların tahakkukundan kaçınılıp silinmesi öngörülmüştür. Tahsilin mümkün olmadığı ya da tahsil için yapılacak masrafların borçtan fazla olduğu durumlarda ise, terkin işlemi doğrudan yetkililer tarafından gerçekleştirilmektedir.
Ülkemizde sıkça doğal afetlerin yaşanmasından ötürü, vergi hukukunda terkin kavramı, mükelleflerin olası ekonomik zorlukları atlatmalarında ve sosyal devlet anlayışının sürdürülmesinde önemli bir role sahiptir. Bu, hem devletin vergi gelirlerini etkili bir şekilde toplamasına yardımcı olmakta hem de mükelleflerin devlete olan yükümlülüklerini yerine getirmelerini kolaylaştırmaktadır. Özellikle doğal afetler ve salgın gibi global krizler, bu tür düzenlemelerin ne kadar kritik olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak, devletin mükelleflerini koruma amacıyla aldığı önlemler ya da mükelleflerin ekonomik zorlukları atlatmasına yardımcı olma çabaları, terkin kavramını oldukça önemli kılmaktadır.
KAYNAKÇA
Ardan, G. (2019). Vergi Hukukunda Terkin, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Bilici, N. (2012). Vergi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara.
Biyan, Ö. (2007). Vergi Hukukunda Terkin Müessesesinin Esasları, Mali Çözüm Dergisi, 79, 75-84.
Çağlar, K. (2020). Açıklamalı- İçtihatlı Vergi Usul Kanunu ve Yorumu, Adalet Yayınevi, Ankara.
Çelik, B. (2000). Takas- Mahsup Farklılığı ve Takasın Kamu Alacaklarını Koruyan Bir Müessese Olmasının Nedenleri, Mevzuat Dergisi, 3(27).
Gınalı, A. (2011). Mükellefin Ölümü Halinde Mirasçıların Sorumluluğu, Mali Çözüm Dergisi, 103, 231-238.
Gören, Z. (2014). Sosyal Hukuk Devletinde Özgürlük ve Yükümlülük, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 13(26), 26-46.
Kafkas Durmuş, G. (2014). Türk Vergi Hukuku’nda Vergi Borcu ile Cezalarını Ortadan Kaldıran veya Hafifleten Nedenler: Vergi Affı Uygulaması, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Manisa.
Kaneti, S. (2019). Vergi Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul.
Karakoç, Y. (2020). Vergi Ceza Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara.
Küçükkaya, M. (2020). Tarhiyat Sonrası Uzlaşmanın Sonuçları, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 30(1). 253-272.
Öncel, M., Kumrulu, A. ve Çağan, N. (2018). Vergi Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara.
Perçin, N. (2006). Türk Vergi Hukukunda Terkin, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Şenyüz, D., Yüce, M. ve Gerçek, A. (2016). Vergi Hukuku Genel Hükümler, Ekin Basım Yayın Dağıtım, Bursa.
Şenyüz, D. (2016). Vergi Ceza Hukuku, Ekin Basım Yayın Dağıtım, Bursa.
Tabiloğlu, D. (2015). Vergi Hukuku Açısından Doğal Afetler, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Taşkan, Y. Z. (2020). Vergi Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara.