Giriş
Vergilemede genellik ilkesi, toplumun her kesiminin adil bir şekilde vergi yükünü paylaşmasını sağlamakta ve ekonomik eşitliği teşvik etmektedir. Bu ilkenin, vergi politikalarının ve kanunlarının oluşturulmasında ve uygulanmasında temel bir rehber olması, hukuk devleti ilkesinin korunması ve toplumsal güvenin pekiştirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede, vergileme ilkelerinin ve uygulamalarının sürekli olarak değerlendirilmesi ve geliştirilmesi, toplumsal refahın ve ekonomik kalkınmanın desteklenmesinde kilit bir rol oynamaktadır.
Vergi, devletlerin egemenlik haklarına dayanarak ve yasaların öngördüğü çerçevede, gerçek ve tüzel kişilerden, ekonomik güçlerine orantılı olarak zorunlu olarak topladıkları mali bir değerdir (Smith, 2022). Bu finansal aracın temel amacı, kamu harcamalarını karşılamak ve devletin maliye politikasının ekonomik, sosyal ve mali hedeflerine ulaşmasını sağlamaktır. Vergilendirmenin etik ve adil bir şekilde gerçekleştirilmesi, vergileme ilkeleri ile belirlenmiş sınırlar içinde kalmayı ve bu süreçlerin etkin bir şekilde denetlenmesini gerektirir (Wagner, Stein, Buchanan, Congleton). Her ülkenin, toplumun ihtiyaçlarını karşılamak ve sürdürülebilir bir toplum yapısını desteklemek için uyguladığı kamu politikaları mevcuttur ve bu politikaların ana finansal kaynağı vergi gelirleridir.
Vergi gelirlerinin etkili bir şekilde toplanması ve kullanılması, vergi politikalarının bütüncül ve tutarlı bir şekilde uygulanmasını zorunlu kılar. Devletlerin vergi politikalarını yürütme biçimleri, benimsedikleri yönetim sistemleri ve ekonomik akımlar çerçevesinde farklılık göstermektedir. Vergileme ilkeleri, tarih boyunca çeşitli ekonomistler tarafından derinlemesine incelenmiş ve bu ilkeler, zaman içinde değişen ve gelişen ekonomik koşullara uyum sağlayacak şekilde evrilmiştir. Küreselleşen dünyada, üretim ve tüketim faaliyetlerindeki değişim ve entegrasyon süreçleri vergilendirme ilkelerinin önemini daha da artırmıştır. Farklı uluslar ve kültürler, farklı ekonomik gelişme seviyeleri karşısında, ülkelerin uyguladığı vergi politikaları da değişiklik göstermektedir. Buna rağmen, vergilendirme ilkeleri uluslararası alanda da büyük önem taşımaktadır.
Kamu harcamalarının finansmanı için uygulanan vergi politikaları, hükümetlerin mali hedefleri doğrultusunda şekillenir. Ayrıca, vergi kanunlarının uygulanması sırasında gerçekleştirilen idari işlemlerin yasallığının denetimi, bağımsız mahkemeler tarafından yürütülen bir görevdir. Bu bağlamda, vergilemede genellik ilkesi, verginin toplumun tüm kesimlerini kapsaması ve herkesin mali gücüne göre vergilendirilmesi gerektiğini vurgular. Bu ilke, vergi sisteminin adil ve dengeli bir şekilde işlemesini sağlayarak, toplumun genel refahına katkıda bulunur.
Çalışma, vergilendirme ilkelerinin ekonomik teoriler ve politik yaklaşımlar ışığında nasıl şekillendiğini, bu ilkelerin vergi politikalarının oluşturulması ve uygulanmasında nasıl bir rehberlik ettiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ayrıca, vergilendirmede genellik ilkesinin, mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunu artırma, vergi kaçakçılığı ve kaçınma faaliyetlerini azaltma gibi konularda nasıl bir etkisi olduğunu da araştırmaktadır. Sonuç olarak, bu çalışma, vergilendirme politikalarının daha adil, şeffaf ve etkili bir şekilde tasarlanması ve uygulanması için gerekli teorik ve pratik bilgileri sunmayı hedeflemektedir. Bu sayede, vergi politikalarının toplumsal refah üzerindeki olumlu etkilerini maksimize etmeyi ve ekonomik kalkınma sürecine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
- Genel Olarak Vergileme İlkeleri
Gelir ve finans yönetimi, anayasal düzenlemelere bağlı olarak şekillenen ve çeşitli ülkelerdeki vergi sistemlerinin temel taşını oluşturan bir konsepttir. Anayasal hükümler, sadece temel yasal düzenlemeleri ve hukukun genel çerçevesini belirlemekle kalmaz, aynı zamanda yasama organına rehberlik eder ve dolayısıyla bir devletin vergi sisteminin temelini oluşturur. Gelirle ilgili anayasal hükümler geniş ve kapsamlı bir yapıya sahip olduğunda, vergilendirme sistemi de planlı ve adil bir biçimde işlemektedir. Anayasal vergileme ilkeleri, bir ülkenin anayasasında yer alır ve vergilendirmenin temel sınırlarını tanımlar. Bu ilkeler; kanunilik ilkesi, adalet ilkesi, mali güç ilkesi ve genellik ilkesi olarak sıralanabilir.
1.1. Kanunilik İlkesi ve Anayasal Temelleri
Kanunilik ilkesi, vergilerin yalnızca kanunlar aracılığıyla oluşturulabileceğini, değiştirilebileceğini veya kaldırılabileceğini belirtir ve bu ilke, hukuk güvenliğine ve “temsilsiz vergi olmaz” prensibine dayanmaktadır (Öztürk, 2015: 4815). Bu ilke, vergi mükelleflerini idarenin keyfi uygulamalarından korumayı amaçlar. “Temsilsiz vergi olmaz” prensibi, yasama organının halk adına tek yetki sahibi olarak vergi kararları almasını gerektirir. Anayasal temelleri Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 7. ve 73. maddeleriyle atılan kanunilik ilkesi, vergilerin, resimlerin, harçların ve benzeri mali yükümlülüklerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından belirlenmesini öngörür. Ayrıca, bu maddeler yasama yetkisinin devredilemezliğini ve yasama organı dışında bir organın vergi koyma, değiştirme veya kaldırma yetkisine sahip olamayacağını vurgular. Benzer şekilde, birçok demokratik ülkenin anayasasında da vergilerin kanuniliği ilkesine yer verildiği görülmektedir (Karakoç, 2013: 1264-1265).
1.2. Vergi Politikalarında Genellik İlkesinin Uygulanması ve Zorlukları
Vergi politikalarının temel ilkelerinden biri olan genellik ilkesi, Richard Mervyn Hare tarafından 1981 yılında literatüre kazandırılmış ve daha sonra Buchanan ve Congleton (1998) tarafından detaylandırılmıştır. Bu ilke, politika yapıcıların vergilendirme sürecinde belirli grup veya sınıflara ayrıcalık tanımamasını ve vergilerin tüm bireylerden ayrım yapmaksızın toplanmasını gerektirir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. ve 73. maddeleri, genellik ilkesinin anayasal temelini oluşturur. Bu maddeler, sırasıyla “hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” ve “herkes… vergi ödemekle yükümlüdür” ifadelerini içerir. Bu bağlamda, genellik ilkesi, tüm kişi ve sınıfların, kamusal harcamaların finansmanına vergi yoluyla eşit olarak katılmasını gerektirir (Ceylan, 2020: 33).
Genellik ilkesi, teoride muafiyet ve istisnaların olmamasını ve düz oranlı bir vergi tarifesinin benimsenmesini öngörmektedir. Ancak, Türk vergi sistemi, çeşitli istisna ve muafiyetleri içermekte olup bu durum, genellik ilkesi ile zaman zaman çelişmektedir. Örneğin, Türkiye’de gelir vergisi kanununun 23. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen, ticaret mahalli olmayan yerlerde ve belirli konutlarda kapıcılık yapan bireyler arasında yapılan ayrım, genellik ilkesine uygun düşmemektedir.
1.3. Vergilendirmede Mali Güç İlkesi ve Eşitliğin Sağlanması
Vergilendirme süreçlerinde mali güç ilkesi, toplumu oluşturan bireylerin kamu harcamalarına katkısının, onların mali kapasiteleriyle orantılı olmasını esas alır. Bu ilke, bireylerin ekonomik ve özel durumlarını göz önünde bulundurarak vergilendirilmesini ifade eder ve bu sayede daha adil bir vergi sistemi oluşturulmasını amaçlar (Öz vd., 2004: 13). Mali güç, bireylerin gelirlerinin yanı sıra servet ve harcamalarını da kapsar, bu da onu ödeme gücünden ayıran temel bir özelliktir. Ödeme gücü ise, bireylerin “en az geçim indirimini” aşan gelirlerini kapsar (Gökçay, 2017: 114).
Faydalanma ilkesi ise, bireylerin ürettikleri kamusal mallardan ne kadar yararlandıklarına göre katkıda bulunmalarını öngörür. Ancak, Türk Vergi Sisteminde, adaleti sağlamak ve sosyal devlet fonksiyonunu gerçekleştirmek amacıyla daha çok mali güç ilkesine başvurulmaktadır. Bu ilke, dengeli ve adil bir gelir dağılımını hedefler ve mali gücün tespiti için belirli unsurlar kullanılır. Anayasa Mahkemesinin 2018/28 sayılı kararında belirtildiği üzere, mali gücün tespitinde sermaye iratlarının ücretlere göre farklı vergilendirilmesi, en az geçim indirimi, artan oranlı vergilendirme ve çeşitli istisna ve muafiyet uygulamaları gibi araçlar kullanılmaktadır. Bu yöntemler, vergi yükünün adil bir şekilde dağıtılmasını sağlayarak mali güce göre vergilendirmenin temel araçları olarak işlev görmektedir (Ceylan, 2020: 33-34).
1.4. Vergilemede Tarafsızlık İlkesinin Önemi ve Uygulanması
Vergilemede tarafsızlık ilkesi, devletin vergi politikalarının piyasa mekanizmalarını bozmaması ve bireylerin ekonomik kararlarını olumsuz yönde etkilememesi gerektiğini vurgular (Pehlivan, 2017: 149). Bu ilke, vergi sistemlerinin hükümet müdahalelerinin sınırlı tutulmasını, mükellefler arasında eşitlik sağlanmasını ve mükelleflerin kararlarına negatif etki yapmamasını gerektirir. Özellikle, belirli bir kesimin değer verdiği kamu projelerine finansman sağlamak için piyasa dinamiklerini bozacak şekilde vergilendirme yapılması, tarafsızlık ilkesi çerçevesinde uygun görülmemektedir (Kapucu, 2017: 121).
Bu bağlamda, vergilerin bireylerin gereksinimleri doğrultusunda ve makul düzeyde kullanılması esastır. Tarafsızlık ilkesinin temel amacı, vergi politikalarının ekonomik faaliyetler üzerindeki olası olumsuz etkilerini minimize etmek ve piyasa dengelerini korumaktır. Bu ilke, vergi yükünün adaletli ve dengeli bir şekilde dağıtılmasını, ayrıca ekonomik kararların vergi politikaları tarafından çarpıtılmamasını hedefler.
1.5. Vergilemede Esneklik İlkesinin Tarihsel Gelişimi ve Günümüzdeki Uygulamaları
Esneklik ilkesi, vergileme alanında 19. yüzyıl Avrupa’sında, ekonomik kalkınma anlayışındaki değişimlerle birlikte daha etkin bir vergi sistemi arayışı sürecinde öne çıkmıştır. Bu dönemin öncü iktisatçıları, vergileme ilkelerini yeniden tanımlamış ve bu ilkeleri mali, ekonomik, sosyal adalete yönelik ve teknik kategoriler olarak dört gruba ayırmıştır. Bu kategoriler içerisinde yer alan esneklik ilkesi, vergilerin ekonomik dalgalanmalara uyum sağlayabilme yeteneğini vurgular. Bu ilke, vergi sisteminin ekonomideki daralma ya da genişleme dönemlerine uygun olarak değişebilir olmasını öngörür. Esnek bir vergi sistemi, kamusal harcamaların artış ve azalışlarının vergi gelirleriyle dengelenmesini sağlar ve bu da ülkenin mali dengesinin uzun ve kısa vadede istikrara kavuşturulmasına yardımcı olur (Buyrukoğlu ve Bozdoğan, 2015: 265-266).
Türkiye’nin vergi sistemi bağlamında, esneklik ilkesinin uygulanışını incelediğimizde, artan oranlı gelir vergisi tarifesi ve ekonomik büyüme oranlarına bağlı olarak değişebilen harcama vergileri bu ilkenin bir yansıması olarak görülebilir (Akar, 2013: 37). Bu yapı, ekonomik döngülerdeki değişikliklere duyarlı bir şekilde vergi gelirlerinin ayarlanmasını sağlayarak, mali istikrarın korunmasına katkıda bulunmaktadır.
1.6. Vergilendirmede Verimlilik İlkesinin Uygulanması ve Türk Vergi Sistemi Üzerine Değerlendirmeler
Vergilendirmede verimlilik ilkesi, elde edilen vergi gelirlerinin kamu harcamalarının önemli bir kısmını karşılayacak düzeyde olması gerektiğini belirtir. Bu kavram, mali ilkeler içerisinde yer alarak, esneklik ilkesiyle birlikte değerlendirilir (Buyrukoğlu ve Buzkıran, 2016: 2084). Verimlilik ilkesine göre, toplanan vergilerin yapılan kamu harcamalarını etkin bir şekilde karşılaması esastır. Eğer vergi gelirleri yetersiz kalırsa, bu durum kamu açıklarına ve ekonomik dalgalanmalara yol açabilir.
Türkiye’nin vergi sistemi, istisna ve muafiyetlerin yanı sıra çeşitli indirimleri de içermektedir. Bu durum, vergilerin kamu harcamalarını finanse etme kapasitesini azaltmakta ve verimlilik ilkesinden sapılmasına neden olmaktadır. Ayrıca, verimlilik ilkesi ile adalet ilkesi arasındaki denge bozulduğunda, ekonomide kayıt dışılığın artması gibi olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilmektedir (Öztürk, 2015: 112-113).
1.7. Vergilendirmede Ölçülülük İlkesinin Temel Unsurları ve Anayasal Boyutu
Vergilendirmede ölçülülük ilkesi, elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç temel alt kriter üzerine inşa edilmiştir. Elverişlilik, alınan önlemin hedeflenen amaçla uyumlu olmasını; gereklilik, bu önlemin amaç doğrultusunda zorunlu olmasını; orantılılık ise alınan önlemin ve hedeflenen amacın dengesini korumasını ifade eder (Metin, 2017: 7). Ölçülülük ilkesi, bir araç ile bu aracın uygulanmasından veya sınırlandırılmasından elde edilecek yarar arasında bir denge kurmayı hedefler.
Türkiye Anayasasında 2001 yılında yapılan bir değişiklikle yerini alan ölçülülük ilkesi, temel haklar ve kamu yararı arasındaki ilişkide en uygun dengenin sağlanmasını amaçlar. Bu ilke, toplum yararını korurken, aynı zamanda orantılı bir şekilde uygulanmalı ve bu süreçte temel hakların korunmasına özen göstermelidir (Ceylan, 2020: 35).
- Vergilemede Genellik İlkesi ve Danıştay İçtihatları
2.1. Vergilemede Genellik İlkesinin Kapsamı ve Etkisi
Vergilemede genellik ilkesi, vergi yükünün toplumun tüm bireyleri tarafından eşit ve adil bir şekilde paylaşılmasını gerektiren temel bir prensiptir. Bu ilke, herhangi bir ayrımcılık yapmaksızın, tüm mükelleflerden vergi toplanmasını ifade eder ve bu süreçte bireylerin mali gücüne uygun olarak vergilendirilmesini öngörür. Genellik ilkesi, verginin yasal dayanağının oluşmasında da kritik bir rol oynar ve “kanunun genelliği” ilkesiyle yakından ilişkilidir. Bu ilke, hakların ve yükümlülüklerin tanımlanmasında herkesin uyması gereken bir kural olarak ortaya çıkar ve bu bağlamda, vergi kanunlarının da genellik ilkesine uygun olması gerektiği vurgulanır (Tekbaş, 2012: 150).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda, 1961 Anayasası’nın 61. maddesi ve 1982 Anayasası’nın 73. maddesi, bu ilkeyi “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.” hükmüyle açıkça vurgular. Buradaki “herkes” sözcüğü, genellik ilkesinin altını çizer ve vergi yükünün her birey tarafından paylaşılmasını gerektirir. Bu dağılımın adaletli olması, ayrıcalıklı sınıfların ortadan kaldırılmasını ve kanunlar önünde her bireyin eşit konumda olmasını sağlar (Baş, 2011: 52-53).
2.2. Vergilendirmede Genellik İlkesinin Uygulanması
Verginin genellik ilkesi, vergi politikalarının tüm toplumu kapsamasını ve hiçbir kişiyi veya grubu dışlamamasını gerektirir. Keskin’in (2020: 137) belirttiği üzere, bu ilke doğrultusunda, vergilendirmede aşağıdaki temel ilkeler benimsenmelidir:
- Herhangi bir vergi, sadece belirli kişileri veya grupları hedef alamaz; vergi sistemi, toplumun tüm kesimlerini eşit olarak kapsamalıdır.
- Vergi yükünün adil bir şekilde dağıtılması esastır ve mali güce göre vergilendirme ilkesi, vergi yükünün toplumun belirli bir kesimi üzerine yoğunlaştırılmamasını gerektirir.
- Vergi muafiyetleri, istisnaları ve indirimleri, ilgili verginin niteliklerine ve anayasal ilkelere uygun olarak, nesnel ölçütlere dayanarak uygulanmalıdır.
- Vergi kanunları, vergiyi doğuran olayları, ilgili verginin amacını ve tüm unsurları kapsayacak şekilde açıkça tanımlamalıdır.
- Vergi oranlarının belirlenmesi sürecinde, mali güce göre vergilendirme ilkesi dikkate alınmalı ve hiçbir kişi vergi dışı bırakılmamalıdır.
Bu ilkeler, vergi sisteminin adil ve etkin bir şekilde işlemesini sağlamak için kritik öneme sahiptir. Verginin genellik ilkesi, vergilendirme sürecinin tüm toplum için adil ve eşit olmasını temin ederek, mali adaletin ve ekonomik eşitliğin korunmasına katkı sağlar. Ayrıca, bu ilke, vergi sisteminin şeffaf ve hesap verebilir olmasını destekleyerek, toplumsal güvenin ve hukuk devleti ilkelerinin pekiştirilmesine yardımcı olur.
Vergilendirmede genellik ilkesi, toplumda hiçbir sosyal sınıf ya da ekonomik grup farkı gözetmeksizin, her bireyin gelir, servet ve harcamalarına göre vergi ödeme yükümlülüğü altında olduğunu vurgular. Koyuncu’nun (2016: 85-87) belirttiği gibi, bu ilke, ülkede yaşayan her bireyin (yabancı uyruklular da dahil) vergi ödemekle yükümlü olduğunu ifade eder. Genellik ilkesi, vergilemeye ilişkin hak ve yükümlülüklerin tüm bireyler için geçerli olduğunu ve mali gücüne göre herkesin vergi yüküne katılmasını gerektirir.
Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda verdiği bir kararda belirtilen verginin genellik ilkesi, ayırım gözetmeksizin her bireyin vergi ödemesini ve mali gücü olanların kamu hizmetleri giderlerine katılımını ifade eder. Bu, gelir ve mal varlığına sahip her bireyin, ekonomik gücüyle orantılı olarak vergi verme zorunluluğu olduğu anlamına gelir. Bu ilkenin gerçekleşmesi için, sadece belirli konulardan ve belirli kişilerden vergi alınması yeterli değildir.
Vergilemede genellik ilkesi, ödeme gücüne göre her bireyin vergi yüküne adil bir şekilde katılmasını, kanunlar önünde eşit muamele görmesini ve herkes tarafından uyulması gereken zorunlu bir ilke olmasını ifade eder. Bu ilke, vergi sisteminin adaletli, şeffaf ve etkili bir şekilde işlemesini sağlamak için temel bir öneme sahiptir. Ayrıca, bu ilke, vergi yükünün toplumun tüm kesimleri arasında adil bir şekilde dağıtılmasını ve ekonomik eşitliğin korunmasını teşvik eder. Genellik ilkesi, vergilendirmede hukuki ve sosyal adaletin sağlanmasında kritik bir rol oynar.
2.3. Danıştay İçtihatlarında Vergilemede Genellik İlkesi
Devletin kamusal ihtiyaçlarını karşılamak için egemenlik hakkına dayanarak kişilere yüklediği kamu alacağı olan vergi, Anayasal sınırlar içerisinde toplanmak zorundadır. Bu bağlamda, vergi niteliklerini oluşturan kanuni düzenlemelerde, Anayasa’nın ilgili ilkelerinin dikkatlice dikkate alınması gerekmektedir. Vergilemede genellik ilkesi, herhangi bir toplumsal grup, sınıf veya zümre ayrımı olmaksızın, her bireyin elde ettiği gelir, servet veya harcamalar üzerinden vergi ödeme yükümlülüğü altında olduğunu vurgular. Bu ilke, sosyal sınıf farkı gözetmeksizin herkesin vergi yüküne katılmasını, kanunlar önünde eşit sayılmasını ve herkes tarafından uyulması gereken zorunlu bir ilke niteliğinde olmasını ifade eder.
Vergilemede eşitlik ilkesi ise, belirli kişi veya grupların dil, din, ırk, cinsiyet gibi nedenlerle vergi dışı bırakılamayacağını belirtir. Ancak, mali politika, sosyal, ekonomik ve vergi tekniğinin gerektirdiği durumlarda bazı kişiler veya gelirler vergi kapsamı dışında tutulabilir. Danıştay Yedinci Daire’nin 25/12/2001 tarihli içtihat metninde incelenen Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun 10. Maddesinin ikinci bendindeki düzenleme, Hazinenin gelir kaybını önlemek ve benzinli araçlarla LPG’li araçlar arasında adaleti sağlamak amacıyla yetki sınırlarına uygun görülse de, hem vergilemede genellik ilkesi hem de adalet ilkesi ile uyuşmamaktadır. Bu düzenleme, araç kilogramlarında artışa rağmen vergi yüklerinde azalmayı öngörerek, sınıf farklılaştırmasına neden olmakta ve vergilendirmede genellik ilkesiyle çelişmektedir. Ayrıca, LPG’li araç kullanımının, taşıdığı risk unsurlarına rağmen kişilerin mali gücünün yetersizliği nedeniyle tercih edilmesi, alınan kararların dikey adaleti bozduğunu göstermektedir.
Sonraki yıllarda, Anayasa Mahkemesi’nin 16/1/2003 tarihli ve E.2001/36, K.2003/3 sayılı kararı ile Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun ilgili maddesinin bendi iptal edilmiştir. Bu karar, vergilemede genellik ve adalet ilkelerinin korunmasının önemini vurgulamaktadır. Vergi politikalarının ve kanunlarının, Anayasa’nın temel prensiplerine uygun şekilde düzenlenmesi ve uygulanması, hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Vergilendirmede genellik ve adalet ilkelerinin korunması, toplumun tüm kesimlerinin adil bir şekilde vergi yükünü paylaşmasını sağlamakta ve ekonomik eşitliğin korunmasına katkıda bulunmaktadır. Bu bağlamda, vergi politikalarının oluşturulması ve uygulanması süreçlerinde, Anayasa’nın vergileme ile ilgili ilkelerinin dikkate alınması, vergi adaletinin sağlanmasında ve toplumsal güvenin pekiştirilmesinde kritik bir rol oynamaktadır.
Sonuç
Vergilendirmede genellik ilkesi, hukuk devletinin temel taşlarından biri olarak, vergi politikalarının ve kanunlarının, herkes için adil ve eşit bir şekilde uygulanmasını sağlar. Bu ilke, toplumun tüm kesimlerinin mali güçlerine göre vergi yükünü paylaşmalarını gerektirir, böylece her birey ve grup, ekonomik katkılarını adaletli bir biçimde sunar. Genellik ilkesi, vergi sisteminin sadece gelir ve serveti değil, aynı zamanda bireylerin ve grupların ihtiyaçlarını da gözeterek, herkesin mali kapasiteleriyle orantılı bir şekilde katkıda bulunmasını hedefler.
Anayasa Mahkemesi’nin vergilemeyle ilgili kararları, genellik ilkesinin uygulanmasında önemli bir yol gösterici olmuş ve bu ilkenin sadece teoride değil, uygulamada da önemini vurgulamıştır. Bu kararlar, vergilemenin sadece mali bir araç olmanın ötesinde, sosyal adaletin ve ekonomik eşitliğin sağlanmasında kritik bir role sahip olduğunu göstermiştir.
Öte yandan, Türk vergi sistemi üzerinde yapılan değerlendirmeler, genellik ilkesine tam anlamıyla uyulmadığını ve vergi politikalarının bazı durumlarda adalet ilkesinden sapabildiğini ortaya koymuştur. Bu durum, vergi sisteminin sürekli gözden geçirilmesi ve iyileştirilmesi gerekliliğini göstermektedir. Ekonomik, sosyal ve teknolojik değişimlerle birlikte vergileme ilkelerinin ve uygulamalarının da dinamik bir şekilde adapte edilmesi, vergi sisteminin etkinliğinin ve adaletinin sürekli olarak sağlanmasında hayati öneme sahiptir.
Kaynakça
Akar, S. (2013). Vergi Gelirlerinin Esnekliği ve İstikrarı: Merkezi Bütçe Sınıflandırmasına Dayalı Ampirik Bir Analiz, Maliye Dergisi, 165, 27-37.
Baş, H. (2011). Vergilendirme İlkelerine Anayasa Mahkemesi’nin Bakış Açısı. Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Buyrukoğlu, S. ve Buzkıran, D. (2016), Klasik ve Modern Vergileme İlkeleri Çerçevesinde Uzlaşma Müessesesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 5 (7), 2077-2091.
Ceylan, B. (2020). Danıştay İçtihatlarında Anayasal Vergileme İlkelerinin Yansımaları. Gümrük ve Ticaret Dergisi, 7(21), 30-43.
Kapucu, G. (2017). Uluslararası Sermaye Yatırımlarının Vergilendirilmesinde Tarafsızlık İlkesi, International Journal of Public Finance, 2 (1), 109-123.
Karakoç, Y. (2013). Anayasal Vergilendirme İlkeleri Üzerine Bir Değerlendirme, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 15 (Özel Sayı), 1259-1308.
Keskin, E. (2020). Türk Vergi Hukukunda Vergi Affının Anayasal Vergilendirme İlkeleri Işığında Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Koyuncu, C. (2016). Anayasa Mahkemesi Kararları Işığında Anayasal Vergilendirme İlkeleri. Yüksek Lisans Tezi. Zonguldak: Bülent Ecevit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Metin, Y. (2017). Temel Hakların Sınırlandırılması ve Ölçülülük: Ölçülülük İlkesi Evrensel Bir Anayasal İlke Midir?, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 7(1), 1-73.
Öztürk, M. V. (2015), “Vergilerin Kanunîliği İlkesinin Tarihî Gelişimi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 16, 4815-4841.
Pehlivan, O. (2017). Kamu Maliyesi, Trabzon: Celepler Matbaacılık Yayın.
Smith, A. (2022). Ulusların Zenginliği, (Çev. M. T. Akad), İstanbul: Islık Yayınları.
Tekbaş, A. (2012). Vergi Kanunlarının Tabi Olduğu Anayasal İlkeler. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 12, 123-191.