Giriş
Türkiye’de beyana dayalı bir vergi sistemi kullanılmaktadır. Bu bağlamda vergi hesaplamakta, vergi mükellefinin beyanı dikkate alınmaktadır. Ne var ki Vergi Usul Kanunu çerçevesinde düzenlenen çeşitli nedenlerin var olması durumunda farklı tarh sistemine başvurulabilmektedir. Bununla verginin hesaplanmasındaki eksikliklerin tamamlaması, hesaplanmaya başlanmamış matrahın idarenin eliyle hesaplanması amaçlanmaktır. Bu çalışmada incelediğimiz tarh çeşidi olan re’sen vergi tarhında hesaplama işlemleri vergi inceleme elemanları veya takdir komisyonu aracılığıyla yapılmaktadır. Bu işlemler mutlak suretle usulüne uygun ve belirli bir yöntemle yapılmalıdır. Bulunan sonucun ise gerçeğe en yakın sonuç olması gerekmektedir. Bütün bu süreçte mükellef ödevleri hak ve ödevleri, vergi idaresinin hak ve ödevleri bulunmaktadır. Bunların tam anlamıyla yerine getirilmesi halinde mükellefler için bir yaptırım gündeme gelebileceği gibi mükellefin de konuyu yargıya taşıması mümkündür. Vergilendirme sürecinin tamamlanması tahsille gerçekleşmektedir. mükellefin vergi borcu, borcun tahsil edilmesiyle ortada kalkacaktır.
213 numaralı, 10/01/1961 10703 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Vergi Usul Kanunu’na göre ana tarh usulü beyana dayalı tarh olmakla birlikte, farklı tarh usulleri belirlenmiştir. Mükellefin bilerek veya sehven eksik beyanına karşı ikmalen tarh müessesesi düzenlenirken, mükellefin hiç beyanda bulunmaması ya da bulunduğu beyana ilişkin kanunda genişçe yer verildiği sebeplere ilişkin olarak re’sen tarh müessesesi düzenlenmiştir (Turhan, 2020).
Re’sen tarh Vergi Usul Kanununda en geniş düzenlenmiş ve çerçevesi çizilmeye çalışılmış tarh usulüdür. Vergi alacağına ilişkin kayıp ve kaçaklarının önüne geçmek üzere, hiç yapılmayan beyan ya da yanıltıcı beyanlara karşı belirlenmiş çerçevede idareye, vergi incelemesi veya takdir komisyonlarınca takdir olunan matrahlar üzerinden vergi tarhiyatı yapma hakkı sağlanmıştır.
Bu çalışmada vergi tarhı ve özellikle re’sen vergi tarhı konusu çeşitli yönleriyle incelenmiştir.
Vergilendirme süreci 213 sayılı VUK’nun Vergi Alacağının Tayini başlıklı dördüncü bölümü madde 19’da tanımlanan Vergiyi doğuran olay ile başlar. 4T olarak da tanımlanan vergilendirme süreci tarh, tebliğ, tahakkuk ve tahsil aşamalarından oluşur. Vergilendirme sürecinin, vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesinden sonra ilk aşaması olan verginin tarhı VUK md. 20’de “vergi alacağının kanunda gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibariyle tespit eden idari muameledir” şeklinde tanımlanmıştır.
Görüldüğü gibi tarh, mükellefin vergi borcunun kanunda gösterilen matrah ve oranlara göre hesaplanması suretiyle miktarının belirlenmesi demektir. Kanun, bu hesaplama ve tespitin vergi dairesi tarafından gerçekleştirilen bir idari işlem niteliğinde olduğunu belirmektedir (Taşkan, 2020: 169).
Kanun tanımında belirtildiği üzere, vergi tarhının yapılabilmesi için; matrah ve nispetin (oran) bilinmesi gerekir. Matrah, bir kişi tarafından ödenecek somut ferdi vergi miktarını, bir başka deyişle vergi borcunu hesaplamak amacıyla, vergi konusunun indirgendiği teknik – fiziksel veya ekonomik- parasal büyüklüktür (Turhan 2020, 53).
Matrahı oluşturan kısım, bir miktar veya bir değer şeklinde belirlenmiş olabilir. Vergi matrahı, vergi konusunun sayı, hacim, uzunluk gibi ölçülerle gösterilen belirli bir miktarı olarak tespit edildiğinde miktar esaslı (spesifik) matrah; vergi konusunun fiyatı ya da bedeli üzerinden hesaplandığı durumlarda ise değer esaslı (ad valorem) matrah söz konusu olur (Taşkan, 2020: 170-171).
Tarh işleminin yapılabilmesi için matrah haricinde bilinmesi gereken diğer husus orandır. Oran, matrah üzerine uygulanabilecek bir yüzdedir. Vergi oranı, verginin matrahın hangi kısmından oluşacağını gösteren kavramdır. Bu kısım genellikle bir yüzde olarak ifade edilir. Bir vergi için çeşitli ölçülere göre birden fazla oran tespit edilmişse ve bu oranları bir araya getiren bir tablo söz konusu ise vergi tarifesinden söz edilir. Her vergi kanunu, verginin ne oranda alınacağı konusunda açık bir düzenleme içerir.
Vergilendirme sürecinin tarh işleminden sonra devamı olan tebliğ, tahakkuk ve tahsil aşamaları da 213 Sayılı 4.1.1961 Tarihli VUK md. 21, 22 ve 23’te[1] tanımlanmıştır.
Vergilendirme sürecinin, vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesinden sonra ilk aşaması olan vergi tarhının gerçekleşmesinde VUK Birinci Kitap’ın İkinci Kısmında iki metot öngörmüştür. Bunlar; Olağan Tarh Usulü olarak Beyana Dayalı Tarh ile Olağan Dışı Tarh Usulü olarak idarenin takdir yetkisine bırakılan tarh usulleridir.
İlk yöntem tarh işleminin, mükelleflerin veya vergi sorumlularının beyanına göre göre gerçekleştirilmesidir. Türk vergi sisteminde esas olan tarh işleminin mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanına dayanmasıdır. Ancak, vergi mükellefleri kendilerine düşen bu görevi hiç ya da gereği gibi yerine getirmemiş olabilirler. Böylesi durumlarda vergi idaresinin Vergi Usul Kanununda öngörülen tek taraflı tarh yöntemlerinden duruma uygun olan birini seçerek kullanması ve tarhı gerçekleştirmesi söz konusu olmaktadır (Taşkan, 2020: 173).
Türk vergi sisteminde kabul edilen ana tarh usulü, beyannameye dayanan tarh usulüdür. Bu usulde, idare mükellefin yazılı olarak beyan ettiği matrah üzerinden vergiyi tarh ve tahakkuk ettirir. Beyannameye dayanan tarh usulünde, vergilendirme sürecinde yer alan idari işlemlerden tarh ve tahakkuk işlemleri aynı anda gerçekleştiğinden, genellikle bir tebliğ işlemine de gerek kalmaz (Oktar, 2020 2020: 125)
Beyana dayalı tarhın en önemli hukuki sonucu, mükelleflerin kendi beyanlarına karşı dava açama haklarının bulunmamasıdır. Bu hukuki sonucun iki istisnası bulunmaktadır. Bunlar ihtirazı kayıtla beyan ve vergi hatası içeren beyanlardır.
İkmalen tarh, mükellefin ana tarh usulü olan beyana dayalı tarhiyatına karşı yapılan denetimler sonucunda matraha ek olarak yapılan tarhiyattır. Nitekim VUK m.29’da, “her ne şekilde olursa olsun bir vergi tarh edildikten sonra bu vergiye müteallik olarak meydana çıkan ve defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak miktarı tespit olunan bir matrah veya matrah farkı üzerinden alınacak olan verginin tarh edilmesidir” olarak tanımlanmaktadır.
İkmalen tarh Vergi Usul Kanunu m. 29’da düzenlenmiştir.
İkmalen Vergi Tarhı:
Madde 29 – (Değişik: 30/12/1980-2365/3 md.) İkmalen vergi tarhı, her ne şekilde olursa olsun bir vergi tarh edildikten sonra bu vergiye müteallik olarak meydana çıkan ve defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak miktarı tespit olunan bir matrah veya matrah farkı üzerinden alınacak verginin tarh edilmesidir. Özel kanunlarında ikmalen tarhiyata ilişkin olarak yer alan hükümler saklıdır.
İkmalen vergi tarhının uygulanabilmesi iki şarta bağlıdır:
- Daha önce mükellefin beyanına dayanan bir tarh yapılmış olmalıdır. İlk bir vergi tarhı yapılmadan ikmalen vergi tarhı söz konusu olmaz (Öner 2018: 124)
- İkmalen tarh işleminin dayanağını oluşturan matrah veya matrah farkının maddi delillerden hareketle tespit edilebilmesi (Oktar, 2020 2020: 129).
İdarece vergi tarhı, VUK mükerrer 30.maddede “29 uncu ve 30 uncu maddeler dışında kalan hallerde, mükelleflerin verginin tarhı için vergi kanunları ile muayyen zamanlarda müracaat etmemeleri veya aynı kanunlarla kendilerine tahmil edilen mecburiyetleri yerine getirmemeleri sebebiyle zamanında tarh edilemeyen verginin kanunen belli matrahlar üzerinden idarece tarh edilmesidir” şeklinde tanımlanıştır. İdarece vergi tarhı, ikmalen ve re’sen tarh yöntemlerinin uygulanamadığı durumlarda uygulanması gereken bir tarh yöntemi olarak hukuk sistemimizde yerini almıştır.
205 sayılı Kanun m. 2 ile eklenen madde şu ifadeler yer almaktadır.
Verginin idarece tarhı; 29’uncu ve 30’uncu maddeler dışında kalan hallerde, mükelleflerin verginin tarhı için vergi kanunları ile muayyen zamanlarda müracaat etmemeleri veya aynı kanunlarla kendilerine tahmil edilen mecburiyetleri yerine getirmemeleri sebebiyle zamanında tarh edilemeyen verginin kanunen belli matrahlar üzerinden idarece tarh edilmesidir.
Bu takdirde vergi, 131’inci madde mucibince tanzim edilen yoklama fişine müsteniden tarh olunur.
Bu şekilde tarh olunan vergilerle cezalarına ilişkin ihbarnameler bir taraftan, mükellefin bilinen adresine posta ile yollanır; diğer taraftan mükellefin adını, soyadını, hesap numarasını, işini, adresini tarh edilen verginin ve kesilen cezanın miktar ve cinsini gösterir bir ilan vergi dairesinin ilan koymaya mahsus mahalline asılır.
İlanın asılması keyfiyeti ve tarihi tutanakla tesbit olunur.
(2686 sayılı Kanunun 6’ncı maddesiyle değişen fıkra) Verginin tahakkuku ve cezanın kesinleşmesi için geçmesi gereken vergi mahkemesinde dava açma süresi; mükellefin bilinen adresinde tebligat yapıldığı hallerde tebliğ tarihinden, aksi halde tutanakla tespit olunan ilan tarihinden başlar.
Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesinde düzenlenen re’sen vergi tarhı, “vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. İnceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı resen takdir olunmuş sayılır” olarak tanımlanmaktadır.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere, re’sen vergi tarhı için Vergi Usul Kanunu ile geniş bir esas kabul edilmiştir. Bu da, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt, belge gibi maddi delillere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespit edilememesidir (Öner 2020 : 125).
Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesinde düzenlenen re’sen vergi tarhı, “vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. İnceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı resen takdir olunmuş sayılır” olarak tanımlanmaktadır.
Re’sen vergi tarhını ikmalen vergi tarhından ayıran en temel husus; ikmalen vergi tarhında idare mükellefin beyanına istinaden yaptığı incelemelerde, defter kayıt ve belgeler ile kanuni ölçülerden ek bir matrah farkı tespit ederken, re’sen vergi tarhiyatında ise bu defter kayıt ve belgeler ile kanuni ölçülerden matrah farkı tespit edememektedir.
VUK 30.madde tanımına istinaden re’sen tarhın iki şekilde yapılması mümkündür. Buna göre re’sen vergi tarhının şartları oluştuğunda; takdir komisyonları tarafından takdir edilen ya da vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh edilmesi söz konusu olmaktadır (Taşkan, 2020: 178).
Re’sen vergi tarhında hesaplanan vergi tutarı, mükellefin iradesi dışında vergi idaresince tek taraflı olarak belirlenmiş olduğundan doğal olarak mükellefin bu işleme itiraz etme ya da dava açma hakkı bulunmaktadır. Dava açma süresi, re’sen tarh ve ceza kesme işlemlerine ilişkin ihbarnamenin mükellefe tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gündür (Taşkan, 2020 : 180).
Re’sen vergi tarhının hangi sebeplerle yapılacağı kanun hükümlerinde açıkça belirtilmiştir. Nitekim bu sebeplerden birine dayanmayan veya sebep gösterilmeden yapılan tarhiyatlarda Danıştay E.2016/3738 K.2016/2468 numaralı temyiz kararında re’sen vergi tarhının tanımı aşağıdaki gibi yapılmıştır:
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30’uncu maddesinin ilk fıkrasında re’sen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunması şeklinde tanımlanmış ve maddede sayılı hallerden herhangi birinin bulunması durumunda, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitinin mümkün olmadığının kabul edileceği hükme bağlanmıştır (Serhat, 2018).
213 sayılı Kanunun takdir komisyonunun görevlerini belirleyen 74’üncü maddesinin (a) fıkrasına göre ise takdir komisyonu, takdir sebepleri bulunup bulunmadığını incelemeksizin yetkili makamlar tarafından istenilen matrah ve servet takdirlerini yapmak ve vergi kanunlarında yazılı fiat, ücret veya sair matrah ve kıymetleri takdir etmekle görevlidir. Dosyanın incelenmesinden, İstanbul ilinde ticari araçların devrine ilişkin noter satış Sözleşmelerinin aralarında davacının da bulunduğu bir kısmında satış bedellerinin gerçek değerinin altında gösterildiği yolundaki İstanbul Emniyet Müdürlüğü yazısından hareketle 213 sayılı Kanunun 30’uncu maddesinin 2’nci fıkrasının 2’nci bendi gereği takdir komisyonuna sevk edilen davacı adına, tayin olunan matrah üzerinden dava konusu tarhiyatın yapıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, davacı adına düzenlenen takdire sevk fişinde sevk nedeni, vergi beyannamesi kanuni veya ek süreler içinde verilmekle beraber beyannamede vergi matrahına ilişkin bilgilerin gösterilmemesi olarak belirtilmiş ise de beyannamesini matrahlı bir şekilde verdiği anlaşılan davacının beyannamesinde vergi matrahına ilişkin bilgilerin gösterilmediği yolunda idarece bir saptamada bulunulmadığı gibi söz konusu tarh nedeninin hangi bilgi ve belgelere dayandığının da açıkça belirtilmediği görülmektedir. Bu durumda re’sen tarh nedeni hukuka uygun bir şekilde ortaya konulmaksızın belirlenen matrah üzerinden yapılan tarhiyatta hukuka uygunluk bulunmadığından, tarhiyatı kaldıran Vergi Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.[2]
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine, kararın tebliğ tarihini izleyen on beş gün içinde Danıştay nezdinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 24.3.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Re’sen tarhiyatın varsayımlardan ziyade somut delillere dayanması gerekmektedir. Danıştay Üçüncü Dairesi tarafından alınan karara göre: “Yükümlü şirketin herhangi bir faaliyet ve kazancı olmadığı için beyanname vermesi durumunda re’sen takdire gidildiğinde, takdir matrahının somut delillere dayandırılması gerekir.”[3], “Geçmiş yıllarda giderek artan biçimde zarar beyanında bulunan şirketin, faaliyette bulunduğu usulüne uygun olarak tespit edilmeden dönem matrahı re’sen takdir olunamaz.”[4], “Varsayıma dayanılarak matrah takdiri yapılamaz”[5]
VUK m.30’da, “aşağıdaki hallerden herhangi birinin bulunması durumunda, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitinin mümkün olmadığı kabul edilir” hükmü ile aşağıdaki hallerin tespiti durumunda re’sen vergi tarhını mecburi kılmıştır.
- Vergi beyannamesi kanuni süresi geçtiği halde verilmemişse,
- Vergi beyannamesi kanuni veya ek süreler içinde verilmekle beraber beyannamede vergi matrahına ilişkin bilgiler gösterilmemiş bulunursa,
- Bu kanuna göre tutulması mecburi olan defterlerin hepsi veya bir kısmı tutulmamış veya tasdik ettirilmemiş olursa veya vergi incelenmesi yapmaya yetkili olanlara her hangi bir sebeple ibraz edilmezse,
- Defter kayıtları ve bunlarla ilgili vesikalar, vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkan vermeyecek derecede noksan, usulsüz ve karışık olması dolayısıyla ihticaca salih bulunmazsa,
- Tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunursa,
Bu Kanunun mükerrer 227 nci maddesi uyarınca 3568[6] sayılı Kanuna göre yetki almış meslek mensuplarına imzalattırma mecburiyeti getirilen beyanname ve ekleri imzalattırılmazsa veya tasdik kapsamına alınan konularda yeminli mali müşavir tasdik raporu zamanında ibraz edilmezse re’sen vergi tarhını zorunlu kılmıştır (Beyanname Düzenleme Kılavuzu, 2021).
Defter ve belgelerin incelemeye yetkili olanlara ibraz edilmemesi re’sen vergi tarhı sebebi olmasına rağmen Danıştay tarafından alınan kararında:
Davacılar tarafından daha önce vergi idaresine ibraz edilmeyen defter ve belgelerin, gerçek bir ticarî harekete ve teslime dayanıp dayanmadığı konusundaki saptama ancak, her türlü imkân ve yetki ile donatılmış vergi idaresi tarafından yapılacak incelemeyle ortaya konulabileceğinden, vergi mahkemesine sunulacak defter ve belgeler hakkında vergi idaresinin bilgi ve tespitlerine başvurulması bu amacın sağlanması için gereklidir. Yaptığı vergilendirmeye karşı açılan davanın tarafı olan vergi idaresinin, ancak yargılama sırasında ulaşabileceği defter ve belgeler hakkında, gerek biçimsel yönden, gerek belgelerin temsil ettiği hukukî muamelelerin gerçekliği konusundaki saptamaları, kendisine Vergi Usul Kanunu’nun tanıdığı yetki ve tekniklere göre yapacağına kuşku yoktur. Vergi mahkemesi tarafından, yukarıdaki saptamalardan sonra durum gerektirdiği takdirde diğer kanıtların, 2577 Sayılı Kanun’un 31. maddesinin birinci fıkrası uyarınca elde edilmesi mümkündür. Burada yargı organınca, idarenin yerine geçerek herhangi bir inceleme yapılmamakta, ödenmesi gereken verginin doğruluğu konusunda yargısal denetim yapılmakta olup, bu da İdari Yargılama Usulü Kanunu’ndan doğmaktadır.[7]
Olayda, defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmemesi re’sen tarh nedeni ise de; re’sen araştırma ilkesi ile vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelenin gerçek mahiyetinin esas olduğuna dair kural gereğince, davacı tarafından defterlerin temyiz dilekçesi ekinde ibraz edildiği görüldüğünden, Vergi Mahkemesince davacının ibraz ettiği defterlerden vergi idaresi de haberdar edilmek suretiyle, yukarıda değinilen incelemenin yapılıp vergilendirmenin konusunu oluşturan katma değer vergisi indiriminin dayandığı faturalarda bu verginin ayrıca gösterilip gösterilmediği, belgelerin yasal defterlere usûlüne göre kaydedilip kaydedilmediği ve temsil ettiği hukukî muamelenin gerçek olup olmadığına ilişkin inceleme yapıldıktan sonra karar verilmesi gerekmektedir.” Diyerek temyiz aşamasında bile sunulan defter ve belgelerin re’sen araştırma ilkesi sonucu kabul edilmesi gerektiğini hüküm altına almıştır.
Sonuç
Nitelikleri bakımından vergilendirme işlemleri, bir idari işlemdir. Bunun yanında vergi borcu kamuyla ilgili bir borç olduğu için kamu borcu niteliği taşıyan bir borçtur. Bu nedenle vergi mükelleflerinin üzerlerine düşen ödevlerini ifa etmesi aksi bir durumda kamu makamlarınca belirli bir yaptırımla karşılaşacağı kesindir. Söz konusu yaptırımlar kamu borcuna bir tür ilave olarak düzenlenmektedir. Vergi borcunun ortaya çıkması için vergi borcunu doğmasına neden olacak bir olayın meydana gelmesi ve vergi borcunun olay üzerinden hesaplanması gerekmektedir. Fakat vergi borcu, kural olarak mükellefin beyanıyla doğmaktadır. Verginin beyan esasına dayalı olarak hesaplanması, Türk vergi sistemine egemen olan ilkedir. Beyanın yanı sıra ancak VUK’da ortaya konulan bazı durumların varlığı halinde vergi borcunun beyana dayalı sistem dışında bir yolla hesaplanması gerekecektir. Bu haller re’sen vergi tarhı, ikmalen vergi tarhı ve idarece vergi tarhı olarak belirlenmiştir.
Vergi Usul Kanunumuzda olağan tarh usulü olarak benimsenen beyana dayalı tarh dışında, olağanüstü tarh yöntemlerinden re’sen vergi tarhı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Re’sen vergi tarhının uygulanabileceği durumlar bu ayrıntılı düzenlemelerin içinde açık bir şekilde yer alarak idarenin keyfiyetinin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesiyle mükellef eğer hesaplanmaya ilişkin ödevlerini eksik yerine getirmiş veya hiç yerine getirmemişse idare, hesaplama işlemini yaparak kişiye tebliğ eder. Re’sen vergi tarhı konusunda ise bu hesaplama işlemleri vergi inceleme elemanları ve takdir komisyonlarının görevidir. Bu işlemleri ifa ederken idarenin, kanunda ifade edilen usul ve esaslara uymak suretiyle gerçeğe en yakın uygulamayı yapması gerekmektedir. Vergi borcunun tarh yoluyla hesaplanmasıyla vergilendirme sürecine geçilmektedir. Tebliğ’in çıkar özelliği ise mükellefe yargı yoluna müracaat etme ve bunun gibi haklarla ilgili sürenin başlamasını sağlamasıdır.
Vergi mükellefinin Vergi Usul Kanunu çerçevesinde düzenlenen çeşitli nedenlerin var olması durumunda farklı tarh sistemine başvurulabilmektedir. Bununla verginin hesaplanmasındaki eksikliklerin tamamlaması, hesaplanmaya başlanmamış matrahın idarenin eliyle hesaplanması amaçlanmaktır. İdarenin eliyle yapılan re’sen vergi tarhında hesaplama işlemleri vergi inceleme elemanları veya takdir komisyonu aracılığıyla yapılmaktadır. Bu işlemler mutlak suretle usulüne uygun ve belirli bir yöntemle yapılmalıdır. Bulunan sonucun ise gerçeğe en yakın sonuç olması gerekmektedir. Bütün bu süreçte mükellef ödevleri hak ve ödevleri, vergi idaresinin hak ve ödevleri bulunmaktadır. Bunların tam anlamıyla yerine getirilmesi halinde mükellefler için bir yaptırım gündeme gelebileceği gibi mükellefin de konuyu yargıya taşıması mümkündür. Vergilendirme sürecinin tamamlanması tahsille gerçekleşmektedir. Mükellefin vergi borcu, borcun tahsil edilmesiyle ortadan kalkmaktadır.
Mükellefe duyula güven, vergisini gönüllü olarak ödemesine yardım edecek tedbirlerin alınmasını gerekli kılmaktadır. Bunun aksi bir duruda, mükelleflerin inisiyatif almalarına fırsat vermeyen beyan dışında kalan esaslara göre vergilendirme yapılmaktadır. Bundan dolayı vergi toplayabilmek için mükellefler, verginin adil ve gerekli olduğuna inanmalıdırlar. Bireyin kendi çıkarlarıyla ülke çıkarlarını paralele görmesi, verginin gerekliliğine inancın temelini oluşturmaktadır. Vatandaşların ödedikleri vergilerin ülkesinin ve kendisinin yararına kullanıldığı inandırılacak bir eğitim sürecinden geçirilmesi gerekmektedir. Adil vergi düzenini sağlayabilmek için Anayasa’nın 73. maddesinde yer alan ifadeler doğrultusunda vergilendirmenin ödeme gücüne göre yapılması gerekmektedir.
Beyanname Düzenleme Kılavuzu. (2021). MEBHUD yayınları, Ankara.
Danıştay 9. Dairesinin E.2019/114 K.2020/1555 T.9.3.2020 kararı
Danıştay E. 2016/3738 K.2016/2468 numaralı temyiz kararı.
Danıştay Üçüncü Dairesi, 04.06.1986 tarih E: 1986/258 ve K: 1986/1491 sayılı kararı.
Danıştay Üçüncü Dairesi, 07.10.1986 tarih E: 1986/944 ve K: 1986/1911 sayılı kararı.
Danıştay Üçüncü Dairesi, 17.10.1990 tarih, E: 1988/2179 ve K: 1990/2865 sayılı kararı:
Oktar, 2020, S. A. (2020). Vergi Hukuku, Türkmen Kitabevi. İstanbul.
Öner, E. (2018). Vergi Hukuku. Seçkin Kitabevi, Ankara.
Serhat, S. (2018). Türk Vergi Hukukunda Re’sen Vergi Tarhı, Yetkin Yayınları, 1. Baskı, Ankara.
Taşkan, Yusuf Z. (2020). Vergi Hukuku. Adalet Kitabevi, Ankara.
Turhan, S. (2020). Vergi Teorisi ve Politikası. Filiz Kitabevi, İstanbul.
Resmi Gazete, (1961). Vergi Usul Kanunu. https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.4.213.pdf, (Erişim tarihi: 12.03.2023).
[1] Tebliğ/ Madde 21: Tebliğ, vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili makamlar tarafından mükellefe veya ceza sorumlusuna yazı ile bildirilmesidir.
Tahakkuk: Madde 22 – Verginin tahakkuku, tarh ve tebliğ edilen bir verginin ödenmesi gereken bir safhaya gelmesidir.
Tahsil: Madde 23 – Verginin tahsili, kanuna uygun surette ödenmesidir
[2] Danıştay E.2016/3738 K.2016/2468 numaralı temyiz kararı.
[3] Danıştay Üçüncü Dairesi, 07.10.1986 tarih E: 1986/944 ve K: 1986/1911 sayılı kararı.
[4] Danıştay Üçüncü Dairesi, 04.06.1986 tarih E: 1986/258 ve K: 1986/1491 sayılı kararı.
[5] Danıştay Üçüncü Dairesi, 17.10.1990 tarih, E: 1988/2179 ve K: 1990/2865 sayılı kararı:
[6] 3568 numaralı, 13/06/1989 20194 sayılı R.G.
[7] Danıştay 9. Dairesinin E.2019/114 K.2020/1555 T.9.3.2020 kararı