GİRİŞ
Vergi peçelemesi, bireylerin veya şirketlerin vergi avantajı sağlamak amacıyla vergi yükümlülüklerinden kaçıırma yöntemlerini ifade eder. Her ne kadar vergiden kaçınma kavramıda varsa peçeleme kaçırma yöünde amaç ve sonuç ifade eder. Modern vergi hukukunun karşı karşıya olduğu bu zorluk, ekonomik etkinliklerin karmaşıklığı ve küreselleşmenin getirdiği vergilendirme sistemlerinin çeşitliliğinden kaynaklanmaktadır. Peçeleme, özel hukuk ilişki ve sözleşmeleri kullanarak oluşturulabilirken, bu işlemler vergi hukuku açısından genellikle geçersiz sayılmaktadır. Bu çalışma, peçeleme kavramının tanımını, unsurlarını ve bu tür eylemlerin hukuki sonuçlarını analiz eder. Peçeleme işlemlerinin tespit edilmesi, devletin mali kaynaklarını koruma ve vergi adaletini sağlama görevi ile doğrudan bağlantılıdır. Bu tür faaliyetler, diğer mükellefler için adil olmayan bir yük oluşturarak, vergi adaletini zedeler. Vergi idaresi, peçeleme eylemlerini tespit etmek için çeşitli yöntemlere başvurarak, bu eylemlerin hukuki sonuçlarını uygulama kapasitesine sahiptir. Vergi peçelemesi, mali güce göre vergilendirme ilkesini ihlal eder ve mükellefler arasında eşitsizliğe yol açar. Bu, vergi hukukunun temel prensiplerine aykırıdır ve bu tür eylemlere karşı etkili önlemler alınması gerekmektedir.
Vergi yükü, mükellefler için tarih boyunca hep bir problem teşkil etmiştir. Öyle ki Asurlular zamanında bile insanlar vergiden kaçmak için farklı yollar aramış, 17. yüzyıl İngiltere’sinde insanlar pencere vergisini ödememek için pencerelerini kapatmışlardır. Temelde, mükelleflerin ödedikleri verginin doğrudan bir karşılığını görememeleri, bu vergi yüküne duyulan rahatsızlığın ana sebeplerinden biridir.
Bu vergiden kaçma eylemleri, bir ülkenin ekonomisine ve hukuk sistemine olumsuz etkiler yapmaktadır. Ekonomik olarak bakıldığında, vergi gelirlerinin azalmasına neden olup hükümetlerin mali planlamalarını zorlaştırmaktadır. Hukuki perspektiften bakıldığında ise, vergi adaleti ilkesi tehlikeye girebilmektedir. Özellikle Türkiye’de Anayasa’nın vurguladığı gibi, mali güce göre vergilendirme ve eşitlik ilkesi esastır. Ancak vergi yükünden kaçma eylemleri, benzer mali durumda olan bazı bireylerin diğerlerine nazaran daha az vergi ödemesine yol açarak bu eşitliği bozmaktadır.
Vergi mükelleflerinin yükümlülüklerini azaltmaya yönelik eylemleri, tarih boyunca vergi gelirlerinde düşüşe sebep olmuştur. Uluslararası hukukta bu eylemlerin tam bir tanımı bulunmamakla birlikte, Türk hukukunda genel olarak ikiye ayrılırlar: hukuka uygun olanlar ve hukuka aykırı olanlar. Hukuka uygun hareketler, vergi mükelleflerinin vergilendirilebilir bir duruma girmemeleri ya da vergi istisnalarından yararlanmaları şeklinde tanımlanırken, vergiden kaçınma denilebilir, diğer yandan hukuka aykırı hareketler arasında direkt olarak kanuna karşıt olan vergi kaçakçılığı ve daha örtülü olan peçeleme işlemleri yani vargi kaçırma işlemleri bulunmaktadır.
Bu türden işlemlerde, vergi yükümlülüklerini etkileme eğilimi genellikle özel hukuka dayandırılır. Zira, vergi hükümleri sıkça özel hukuk kuralları ve kavramlarına başvurarak ödeme gücü belirlemektedir. Bu tip uygulamaların vergi hukukunda önlenmesi ve vergi adaletini sağlama amacı doğrultusunda, ekonomik yaklaşım ilkesi büyük bir rol oynamaktadır. Bu ilke, “Öz biçimden üstündür” şeklinde tanımlanabilir ve Türkiye’de 2365 sayılı Kanun ile Vergi Usul Kanunu’na dahil edilmiştir. İlke, birçok hukuki yaklaşıma temel oluştururken, peçeleme gibi vergi yükümlülüğünden kaçınma yöntemlerini engellemede de kritik bir rol oynamaktadır.
Bu bağlamda, çalışma peçeleme kavramını, özelliklerini ve bu kavrama benzer ancak belirgin farkları olan diğer hukuki kavramları tanımlamaktadır.
- PEÇELEME KAVRAMI
Peçeleme terimi, köken itibarıyla “peçe” kelimesinden türetilmiştir. “Peçe”, genellikle sır, maskeleme veya gizlilik ile ilişkilendirilirken, “peçeleme” kelimesi, bir şeyin asıl doğasını veya amacını gizlemek anlamında kullanılır (TDK, 2023). Bu terim, özellikle Türk vergi doktrininde özgün bir yer bulmuş olup, yabancı dillerde tam bir karşılığı bulunmamaktadır. Kimin bu terimi ilk olarak literatüre kazandırdığı konusunda kesin bir bilgi yoktur. Ancak, peçeleme terimi, “peçeleme sözleşmeleri” ve “perdeleme işlemleri” gibi isimlerle anılmış olsa da, temelde aynı kavramı ifade eder. Bu iki kavram arasında belirgin bir fark bulunmamakla birlikte, “peçeleme işlemi” daha genel ve kapsamlı bir ifade olarak sıklıkla kullanılmaktadır (Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, 609).
Peçeleme, temel olarak mükelleflerin vergi yüklerini azaltmak için hukuki işlemleri ve kurumları alışılmadık şekillerde kullanmalarıdır. Özünde, vergi mükelleflerinin, bir özel hukuk işlemi ile belirli ekonomik sonuçlara ulaşırken, bu işlemleri vergilendirme kapsamından çıkarmak için alternatif yollar aramasıdır (Kaneti vd.: 2021).
Peçeleme işlemleri, bireylerin vergilendirme olayını etkisiz kılmak adına sözleşme özgürlüğünü kötü niyetle kullanmalarını içerir. Örneğin, bir iş insanının, cömertçe bir öğrenciye büyük bir bağış yapması durumunda, bu işlem, Veraset ve İntikal Vergisi’ne tabi olabilir. Ancak bu iş insanı, vergi yükünü azaltmak amacıyla bağışı küçük miktarlarda ve parçalı olarak yaparsa, bu, vergi avantajı sağlama niyetiyle yapılan bir peçeleme eylemi olarak değerlendirilebilir. Bu tip durumlarda, özel hukuk kurallarına uygun görünen işlemler, vergi avantajı elde etmek için gerçekleştirilir (Şenyüz vd., 2020: 73).
1.1. Hukuki Niteliği Bakımından Peçeleme İşlemi
Vergi hukuku, kamu hukuku çatısı altında konumlanmış olsa da, en yakın bağlantıyı özel hukuk ile kurar. Bu ilişkinin sebebi, vergilendirme esaslarının, özel hukukun sağladığı çerçevede şekillenmesidir. Peçeleme eylemlerinde, bireyler veya kuruluşlar, vergi yüklerini hafifletmek veya ortadan kaldırmak adına özel hukuk mekanizmalarını manipüle ederler. Bu tür hareketler, yüzeyde yasalara uygun gözükse de, gerçekte vergi kanunlarının özünden sapmalarına yol açar Şenyüz vd., 2020: 72).
Bu tür işlemler, bireylerin ya da kuruluşların, karmaşık ve genellikle hayatın olağan akışına aykırı işlemlerle, vergi kanunlarını dolanmaya çalışmalarıdır. Bu, özel hukukun “objektif iyiniyet” ilkesine zıt bir durum oluşturur (Öncel vd., 2022: 30).
Peçeleme, temelde özel hukukta “kanuna karşı hile” kavramının vergi hukuku perspektifinden yorumlanmış bir formudur. “Kanuna karşı hile”, bir yasağın sonuçlarına, yasak olmayan bir yöntemle ulaşarak kanunun dolanılması anlamına gelir. İşte bu “kanuna karşı hile” kavramı ile “peçeleme” kavramı arasında benzerlikler bulunmaktadır. Her iki kavram da, belirli bir hukuki sonuç elde etmek için yasalara karşı dolaylı yolları kullanmayı ifade eder. Ancak, bu kavramlar arasındaki benzerlikler, peçelemenin özellikle vergi yasalarını hedef alarak ortaya çıkan özgün bir eylem olduğunu değiştirmez (Saban, 2016: 56).
Peçeleme, vergi hukukunda “kanuna karşı hile” kavramının özelleşmiş bir biçimidir ve doktrinde sıkça ele alınan, yargıda ise zaman zaman karşımıza çıkan bir konsepttir. Türk Vergi Kanunları’nda “peçeleme” terimiyle spesifik bir düzenlemeye rastlanmasa da bu kavramın hukukta yeri yok demek değildir. Vergi Usul Kanunu içinde bu kavrama dair genel nitelikte bazı hükümler bulunabilirken, diğer vergi yasalarında da belirli durumlar için bu kavrama işaret eden hükümler yer alır (Şenyüz vd., 2020: 72).
1.2. Peçeleme Konusundaki Genel Hukuksal Düzenlemeler
Peçeleme kavramı, Vergi Usul Kanunu’nda doğrudan belirtilmemiş olsa da, bu konsept dolaylı bir yasal dayanağa sahiptir. Kanunun 3. maddesinin B bendi, vergilendirmede gerçek olayın ve bu olayla ilgili işlemlerin asıl olduğunu vurgulamaktadır. 1980’de bu hükme eklenen bu bend, kanunları dolanma eğilimini sınırlamak amacıyla oluşturulmuş gibi görünmektedir. Akkaya’nın (2016: 102) da belirttiği gibi, 2365 sayılı Kanunun genel gerekçesinde vergi kayıplarının ve usulsüzlüklerinin engellenmesi hedeflenmektedir. Aynı kanunun 3. maddesinin B bendinde, toplumda vergi bilincinin ne kadar derinlemesine oluşmuş olursa olsun, bazı mükelleflerin az vergi ödeme eğiliminde oldukları ve bu amacı gerçekleştirmek için yasaların sunduğu avantajlardan yararlanarak ya da yasalara tamamen karşı çıkarak gelirlerini ve işlemlerini sakladıkları ifade edilmektedir. Bu, bazı mükelleflerin vergi yükümlülüklerini minimuma indirme ya da tamamen kaçınma eğiliminde oldukları gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu bölüm, sadece peçelemeyi engelleme amacını taşımaz; aynı zamanda vergi olaylarında gerçek iktisadi özün, kullanılan hukuki formdan daha önemlidir anlamını taşır (Kaneti, 2021: 48). Bu yorum, ekonomik perspektifin, belirli vergi işlemlerinin nitelendirilmesinde merkezi bir rol oynadığına işaret eder. Ekonomik yaklaşımın ve peçelemenin birçok benzerlik gösterdiği ve iç içe olduğu söylenebilir.
Ancak, VUK’un 3. maddesi dışında, peçeleme ile doğrudan ilgili genel bir hüküm bulunmamaktadır. Bu hüküm, spesifik olarak peçelemeyi ele alan bir madde olmamakla birlikte, bu konunun doktrinde eksikliği eleştirilmiştir. Danıştay, peçeleme hakkındaki kararlarında genellikle bu terimi kullanmaz, çünkü bu kavram vergi kanunlarında spesifik olarak tanımlanmamıştır (Akman, 2008: 102). Fakat bu, peçelemenin hukuki bir temele sahip olmadığı anlamına gelmez; sadece kanun koyucunun bu konuda spesifik bir madde oluşturma gereği duymadığı anlamına gelir.
1.3. Peçeleme Konusundaki Özel Düzenlemeler
Vergi idaresi, peçeleme olarak nitelendirilen işlemleri geçersiz kabul ederek, bu işlemler yerine varsayılan alternatif bir durumu esas alarak vergilendirmeye gitmektedir. Bunun için dayanak olarak alınan temel madde VUK m. 3/B’dir. Bununla birlikte, bazı özel vergi kanunları bu genel hükmü daraltıcı olmayacak şekilde, bu tür varsayımsal işlemleri kanuni bir zemine oturtmuşlardır (Akkaya, 2016: 104).
Bazı özel vergi yasaları, belirli şartlar altında gerçekleştirilebilecek peçeleme eylemlerini, kimi zaman kısmen kimi zaman tamamen geçersiz sayacak hükümler içermektedir.114 Bu tür yasa maddelerinin özelliği, belirli vergi türleri ve işlemlere spesifik olması ve peçeleme eylemlerinin hangi durumlarda ve nasıl tespit edileceğini ayrıntılı olarak belirtmesidir (Gökçay, 2018: 457).
Örneğin; Damga Vergisi Kanunu’nda bulunan m. 4/1 maddeye göre belgenin vergi yükümlülüğünün ne olacağına karar verilirken, belgenin gerçek niteliği esas alınır. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun m. 12/1 maddesi, bir şirketin borçlarının, belirli bir oranda öz sermayesini aştığında, bu fazla borcu “örtülü sermaye” olarak kabul eder. Aynı kanunun m.13/1 maddesinde ise, ilişkili taraflar arasında piyasa koşullarından sapma gösteren fiyatlarla gerçekleştirilen işlemler, transfer fiyatlandırma yöntemi ile gerçekleştirilen gizli kazanç dağıtımı olarak değerlendirilmektedir. Bu maddeler, özel vergi kanunlarındaki peçeleme eylemlerine yönelik spesifik düzenlemelerin sadece birkaç örneğidir (Akkaya, 2016: 49-50).
- PEÇELEME İŞLEMİNİN UNSURLARI
Peçeleme işlemlerini tanımlarken dikkate alınması gereken bazı kritik öğeler bulunmaktadır. Bu işlemlerin varlığından söz edebilmek için bir arada bulunmaları zorunludur. Bu temel öğeler; özel hukukun prensip ve yönergelerinin vergi kanunlarına ekonomik anlamda adapte edilmesi, bireylerin bu özel hukuk prensip ve yönergelerini manipüle etmesi, ana hedefin vergisel avantaj elde etmek olması ve nihayetinde bireylerin vergiyi atlatma amacının bulunmasıdır (Akkaya, 2016: 94-98; Kaneti vd.: 2021: 49-50).
2.1. Özel hukuk prensiplerinin vergi kanunlarıyla ekonomik bağlamda entegrasyonu
Bir vergisel durumu değerlendirirken, peçeleme işlemi olup olmadığına karar vermek için ilk adım, vergi kanunlarının olayı, ekonomik bağlamda özel hukukun kavram ve ilkeleriyle değerlendirmesidir. Diğer bir ifadeyle, eğer bir vergi hükmü, bir özel hukuk kavramını ekonomik anlamdan yoksun bir şekilde ele alıyorsa, bu durumda peçeleme işlemi söz konusu değildir. Örneğin, vergi hükümleri evlenme veya boşanma gibi aile hukuku terimlerini ekonomik bir içerik olmadan ele alıyorsa, bireylerin bu terimleri kullanarak vergisel bir avantaj elde etmeye çalışmaları peçeleme işlemi olarak kabul edilmez. Bu bağlamda, resmi nikah olmaksızın bir araya gelmek veya resmi bir boşanma olmaksızın ayrı yaşamak vergi hukuku açısından peçeleme teşkil etmez. Bu, bu terimlerin ekonomik bir bağlamı olmamasından kaynaklanmaktadır. Benzer şekilde, Motorlu Taşıtlar Vergisi bağlamında, eğer bir aracın yalnızca kayıtlı olduğu kişi üzerinden vergilendirilmesi öngörülüyorsa, bir kişi aracı resmi olarak kaydettirmeden kullanırsa, bu durum peçeleme olarak değerlendirilmez. Bu, kanunun aracın resmi olarak kime kayıtlı olduğunu esas aldığı için böyledir (Akkaya, 2016: 94-95).
2.2. Özel hukuk ilkelerinin manipülasyonu
Peçeleme kavramını ele alırken, özel hukuk mekanizmalarının yanlış veya amacına aykırı bir şekilde kullanılmasının önemli bir unsur olduğuna dikkat edilmelidir (Kaneti vd.: 2021: 50). “Yanlış kullanım” tabiri, spesifik ölçütlerle tanımlanamasa da, bu konuda bir rehberlik niteliği taşıyan Alman hukukundan “ölçülülük” ilkesini referans alabiliriz. Bu ilke, hukuki işlemleri gerçekleştirirken en net ve basit yolun tercih edilmesi gerektiğini öngörür.Basit bir yöntem varken, gereğinden karmaşık işlemlere başvurmak, özel hukuki mekanizmaların amacına aykırı kullanıldığına işaret eder.122 Bu bağlamda, bir işlemin formunun ve gerçek ekonomik hedefinin ne olduğunu anlamak için birtakım bireysel değerlendirmelere ihtiyaç duyulabilir. Bu sebeple, her durum için özgün bir inceleme yapmak esastır (Akkaya, 2016: 96).
Bir diğer önemli nokta, bu tür değerlendirmelerde uygulanacak denetim biçimidir. Vergi otoritesinin sadece hukuki ilişkiler üzerinden, yani hukukilik denetimi ile hareket etmesi beklenir. Ekonomik süreçlere dair bir değerlendirme yapması söz konusu değildir (Akkaya, 2016: 97). Mesela, bir fabrika maksimum satış kapasitesine sahipken daha az satış yapmayı seçebilir. Sadece ekonomik rasyonalite eksikliği gerekçesiyle özel hukuk mekanizmalarının kötüye kullanıldığını iddia edip peçeleme olduğunu savunmak doğru olmaz.
Net bir şekilde ifade etmek gerekirse, özel hukuk mekanizmalarının yanlış kullanımını tespit etmek için, incelenen hukuki ilişkideki vergi avantajı amaçlarının göz ardı edilmesi gerekiyor. Eğer bu avantaj amaç dışı bırakıldığında geride sadece gereğinden karmaşık işlemler kalıyorsa, özel hukukun amacına aykırı kullanıldığından bahsedilebilir. Ancak, vergisel avantaj dışında basit, net ve mantıklı bir ekonomik yapı varsa, kötüye kullanma veya peçeleme iddiasında bulunmak yanıltıcı olacaktır (Akkaya, 2016: 97).
2.3. Vergi Avantajı Sağlamak Amacıyla Yapılması
Peçeleme kavramında merkezi bir konumda bulunan vergi avantajı, bireylerin vergi yüklerini azaltma amacını taşır.126 Çoğu birey vergi mükellefi olarak ödeme yükümlülüğünden rahatsızlık duyar. Devletler, vergi gelirlerini artırma çabasında iken bireyler de vergi yüklerini nasıl en aza indireceği konusunda çözümler ararlar (Gökbel, 2011: 61-63). Bu duruma sebep olan birçok faktör bulunsa da peçeleme açısından asıl önem taşıyan, vergisel avantajın gerçekten elde edilip edilmediğidir. Vergisel avantaj, sadece bir amaç olarak değil, aynı zamanda gerçekleşen bir sonuç olarak da değerlendirilmelidir. Eğer bir birey peçeleme eylemini gerçekleştirip, vergi avantajı elde etmeyi amaçlasa bile sonuçta herhangi bir avantaj elde edemezse, bu eylemin peçeleme olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Özetle, bireyin hukuki ilişkileri vergi avantajı sağlamak amacıyla yanlış kullanmış olmasına rağmen bu avantajı elde edememesi durumunda, peçeleme iddiasında bulunamayız r (Akkaya, 2016: 97).
2.4. Vergi Dolanma Niyetinin Bulunup Bulunmaması
Peçeleme süreçlerinde, vergi dolanma niyetinin bulunup bulunmamasının gerekliliği konusunda hukuki camiada farklı görüşler bulunmaktadır. Türk vergi hukukunda bu konuya dair net bir yasal dayanak yoktur ve Vergi Usul Kanunu m. 3/B’de bu konuda belirgin bir ifade yer almamaktadır. Türkiye’deki hukuk literatüründe bu konuya dair derinlemesine çalışmalar sınırlıdır. Ancak, peçelemenin tanımında belirtilen vergisel avantaj sağlama amacının varlığı, bu eylemin kasıtlı olarak yapıldığına işaret etmektedir. Bu bağlamda, bireylerin sadece bilgi eksikliği ya da deneyimsizlik nedeniyle peçeleme eylemini gerçekleştirmeleri olası görünmemektedir (Akkaya, 2016: 97). Ancak, bu niyetin olmazsa olmaz bir şart olarak kabul edilmesi, vergi idaresinin peçeleme kapsamını genişletme riskiyle de karşı karşıya kalmasına yol açabilir (Akman, 2008: 30).
- PEÇELEME İŞLEMİNİN HUKUKSAL SONUÇLARI
Peçeleme kavramı, vergi hukukunda merkezi bir konumda bulunup, bu alandaki en kritik konulardan birini oluşturmaktadır (Kurtulmaz, 2017: 100). Bu tür işlemler, özel hukuk anlaşmaları ve ilişkiler aracılığıyla gerçekleştiği için, onun hukuki sonuçlarını hem özel hukuk hem de vergi hukuku perspektiflerinden değerlendirmek esastır. Genel bir yaklaşımla vergi hukuku, özel hukukun belirlediği biçimleri ve kavramları benimserken, bazen bu kabullerin dışına çıkabilir ve kendine özgü normlar oluşturabilir. Böylece vergilendirme, vergi hukukunun öngördüğü şekilde gerçekleştirilmelidir. Peçeleme bu bağlamda, hukukun bu iki farklı dalı arasındaki etkileşimi öne çıkaran bir örnektir. Özel hukuk perspektifinden bakıldığında peçeleme işlemleri geçerli kabul edilse de, vergi hukukunun özgün düzenlemeleri sebebiyle bu işlemler hukuka aykırı olabilir (Şenyüz vd., 2020: 72).
Peçeleme, vergi hukuku perspektifinden değerlendirildiğinde, gelirin gerçek miktarını yansıtmama potansiyeline sahip olduğundan, mali kapasiteye dayalı vergilendirme ilkesinin ihlal edilmesi riskini taşımaktadır. Böyle bir ihlalin ortaya çıkması, eşit ödeme gücüne sahip bireyler arasında vergi yükünün eşitsiz dağılmasına yol açabilir. Bu tür dengesizlikleri dengelemek amacıyla ekonomik perspektiften hareketle oluşturulan Vergi Usul Kanunu m. 3/B’de, peçelemenin hukuki sonuçlarına dair düzenlemeler getirilmiştir. Bu madde uyarınca vergilendirme esnasında gerçek ekonomik durum esas alınarak, peçeleme eyleminin yaratmaya çalıştığı suni sonuçlar yerine gerçek ekonomik değerler temel alınacaktır. Bu, peçeleme işlemlerine bir çözüm yolu sunarak vergi adaletini koruma amacını güden bir yaklaşımdır (Kaneti vd., 2021: 50).
Ekonomik değerlendirme yöntemiyle tespit edilen peçeleme işlemi sonucunda elde edilen yapay ve gerçek dışı durum, vergi otoritesi tarafından göz ardı edilmektedir.139 Vergi idaresi, bu tür işlemlerde sadece yüzeydeki bilgilere değil, gerçek amacı ve niyeti gizleyen derinliklere odaklanır. Bu yaklaşımla, vergi idaresi doğal bir süreçle nasıl bir ekonomik sonuca ulaşılacağını varsayarak, bu doğrultuda ikmalen veya idari yollarla vergi tahsisi yapabilir. Peçeleme işlemleriyle haksız yere vergi avantajı elde etmeye çalışanları bu sayede engellemeye çalışır (Birsenoğul, 2019: 158).
Bu tür peçeleme işlemlerinin ötesinde, mükellef veya vergi sorumluları, peçeleme sonucu vergi yükümlülüklerini eksik veya zamanında yerine getirmezse, vergi kaybı nedeniyle ek cezalara tabi tutulabilirler. Bu, peçeleme işleminin hukuki sonuçlarından sadece biridir. Diğer bir olası sonuç, verginin zamanında toplanmamasından dolayı devlete olan ek maliyetlerdir. Bu durumda, peçeleme faaliyetlerinde bulunan kişilere gecikme faizi yükü de getirilebilir (Gökçay, 2018: 475). Bu yaptırımlar, vergi adaletini koruma amacı taşıyan devletin peçelemeye karşı aldığı önlemlerden sadece birkaçıdır.
SONUÇ
Vergi peçelemesi, modern vergi hukukunda giderek daha fazla öneme sahip olan bir konudur. Ekonomik etkinliklerin karmaşıklığı ve küreselleşen dünyada vergilendirme sistemlerinin çeşitliliği, bazı birey ve kuruluşların, vergi avantajı elde etmek için vergi sistemlerini kötüye kullanma olasılığını artırmıştır. Bu çalışma, peçeleme kavramının, unsurlarının ve hukuki sonuçlarının bir analizini sunmaktadır.
Peçelemenin tanımı ve unsurları üzerine yapılan değerlendirmeler, bu tür eylemlerin hem bireylerin hem de devletlerin mali konulardaki davranışlarını derinden etkileyebileceğini göstermektedir. Bireylerin veya şirketlerin vergi ödeme yükümlülüklerinden kaçınmak için peçeleme yöntemlerine başvurması, diğer mükellefler için eşit olmayan bir yük oluşturabilir. Bu, vergi adaleti anlayışını zedeler ve kamusal kaynakların adil dağıtımını bozar.
Vergi hukukunun, özellikle peçelemeyi önleme amacıyla, özel hukuk normlarından bağımsız olarak kendi kurallarını geliştirdiğini görmekteyiz. Peçeleme işlemleri, özel hukuk normlarına göre geçerli olsa da, vergi hukuku bu tür işlemleri kabul edilemez olarak görebilir.
Vergi idaresinin, peçeleme eylemlerini tespit edebilme ve önleyebilme kabiliyeti, devletin mali sürdürülebilirliği için hayati önem taşımaktadır. Bu, vergi gelirlerinin korunmasını sağlar ve devletin kamu hizmetlerini etkili bir şekilde sürdürmesine yardımcı olur.
Son olarak, peçeleme faaliyetlerinde bulunan bireylerin ve şirketlerin hem mali hem de hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kaldığı unutulmamalıdır. Bu yaptırımların varlığı, vergi adaletini korumak ve mükellefler arasında eşitlik ilkesini sağlamak için vazgeçilmezdir.
Bu çalışma, vergi peçelemesinin sadece mali bir mesele olmadığını, aynı zamanda sosyal, eşitlik ve kamusal yararla da yakından ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. Önümüzdeki dönemde, vergi peçelemesinin önlenmesi ve etkili bir şekilde mücadele edilmesi, tüm mükelleflerin adil bir şekilde vergilendirilmesini sağlamak için hayati bir öneme sahip olacaktır.
KAYNAKÇA
Akman, Ş. T. (2008). Vergi Hukukunda “Peçeleme” Kavramının Hukuki ve Sosyolojik Analizi. Ankara Barosu Dergisi, 3, 26-48.
Birsenoğul, H. (2019). Vergi Hukukunda Yorum, Yetkin Yayınları.
Gökbel, D. (2011). Vergiden Kaçınmanın Önlenmesi, Seçkin Yayınları.
Gökçay, Ş. E. (2018). Vergi Hukukunda Ekonomik Yaklaşım İlkesinin Kapsamı, Niteliği ve Sınırları, Onikilevha Yayınları.
Kaneti, S., Ekmekci, E., Güneşi G. ve Kaşıkçı, M. (2021) Vergi Hukuku, Filiz Kitabevi.
Kurtulmaz, N. (2017). Özel Hukuk Sözleşmelerinin Vergi Hukukunda Geçerliliği, Legal Yayıncılık.
Öncel, M., Çağan, N. ve Kumrulu, A. (2022). Vergi Hukuku. Turhan Kitabevi.
Saban, N. (2016). Vergi Hukuku. Beta Basım.
Şenyüz, D., Yüce. M. ve Gerçek, A. (2020). Vergi Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi.
TDK. (2023). Güncel Sözlük, www.sozluk.gov.tr.