Hadi bir Ücretsiz Ön Görüşme yapıp işletmenize özel yol haritanızı çıkaralım.

Sosyal Piyasa Ekonomisi

ANAYASAL DEMOKRASİ, SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ VE MALİYE POLİTİKALARINDA YAPILMASI GEREKENLER ÜZERİNE BİR DENEME

 

Anayasal Demokrasi:
Demokrasiyi yaşadığımız tecrübeler açısında yeniden tanımlamak durumunda kaldığımızda gerçeklere uygun bir demokrasi modelini hayata geçirmemiz gerekir. Temsili sınırsız demokrasi idealinden uzak ideal pratiğimize en yakın Anayasal Demokrasi modelidir.
Anayasal demokrasiyi tanımlamak gerekirse; “Anayasal Demokrasi birey haklarının ve devlet haklarının anayasa içerisinde doğru bir biçimde tespit edilmesi ve sınırlarının açıkça belirlenmesidir.”
Bu tanımdan hareketle Anayasal Demokrasi Aşağıda belirtilen asgari şartların anayasa içerisinde güvence altına alınması anlamına gelir. Buna göre;
-Toplumun temeli insandır(Bireydir).
-Devletin temel varlık nedeni bireylerin can ve mal varlıklarının korunmasıdır.
-Birey devlet için değil Devlet birey için vardır.
-Bireylerin siyasal, sosyal ve ekonomik özgürlükleri anayasada doğru bir şekilde tanımlanmalıdır. Devlet tarafından etkin korunmalıdır.
-İnsanlar eylem ve davranışlarında özgür olmalıdır. Özgürlüğün sınırı başka bireyin hak ve özgürlüklerine müdahale noktasıdır.
-İnsan hakları sınırsız değildir ve olamaz. İnsan hakları ve insan ihtiyaçları birbirine karıştırılmamalıdır.
-Birey gibi devletinde bazı siyasi hakları (zor kullanma, yasa yapma ve ekonomik hakları vergileme borçlanma para basma vs.) mevcuttur.
-Devletin zorlama gücünü kullanması evrensel hukuk kurallarına uygun olmalıdır.
-Devletin siyasal hakları sınırlanmadığı takdirde devlet otoriter totaliter bir kimlik kazanır. Bu da bireyin siyasal haklarının sınırlanması ve ihlali anlamına gelir.
-Devletin hem siyasal haklarının hem de ekonomik haklarının mutlaka anayasa içerisinde sınırlandırılması gerekir.
-Sosyal piyasa ekonomisi,
-Hukukun üstünlüğünün her alanda tesis edilmelidir,
-Yatay kuvvetler ayrılığı, dikey kuvvetler ayrılığı korunmalıdır.
Sosyal Piyasa Ekonomisi
Geldiğimiz bu aşamada dünya ekonomisi ile eklemlenmiş 4.sanayi aşamasına geçen verimli, yüksek katma değer yaratan, rekabetçi yerli özel teşebbüs ve kobileri ile sanayileşen bir üretimi ekonomisini kurmamız gerekmektedir. Modern ve güçlü Türkiye’yi kaldığımız yerden yeniden inşa etmek zorundayız. Bunları yaparken Anayasal Demokrasi gereği, sosyal reformları ve sosyal gelişmeyi, adil gelir dağılımını, sosyal refahı da artırmakla sosyal devleti de inşa etmek zorundayız. Bütün bunlar için yeni ekonomi politik anlayışına ihtiyacımız var. Teori ve pratiği ile uygulama şansı bulmuş ve özellikle bugün kıta Avrupası’nda başta olmak üzere özellikle 2.dünya savaşından çıkan devletlerin ekonomi politiği Sosyal Piyasa ekonomisi anlayışı ve pratiği ekonomimizi yeniden inşa edecek bir iddiaya sahiptir.
Sosyal Piyasa Ekonomisi ve Maliye Politikaları;
Sosyal piyasa ekonomisi; piyasa özgürlüğü ve rekabet ilkelerinin yanı sıra sosyallik ilkelerini de gerçekleştirmeyi hedefleyen bir devlet anlayışıdır.
Sosyal piyasa ekonomisi bazı iddiaların aksine Devletçi Ekonomi ve Karma Ekonomi modeli değildir.
Sosyal piyasa ekonomisinin temel amacı, bireysel özgürlük amacı ile insan davranışlarının sosyal bağlantıları arasında bir sentez bulmaktır. Sosyal piyasa ekonomisinin iki temel boyutu bulunmaktadır:
· Ekonomik boyut: Sosyal piyasa ekonomisi, piyasa özgürlüğü ve rekabettir.
· Sosyal boyut: Sosyal piyasa ekonomisinin ikinci boyutu “sosyallik” tir.
Sosyal piyasa ekonomisinin “ekonomik” boyutunun bilimsel temelleri Freiburg Okulu’nun ekonomik düzen teorisine dayalı olarak geliştirilmiştir. Protestanlığın mesleki dayanışma, karşılıklı yardımlaşma ve iş ahlakı tesisi yönündeki düşünceleri sosyal piyasa ekonomisinin “sosyal” boyutunun oluşmasında etkili olmuştur. Toplumsal değerlerimiz açısından baktığımızda sosyal boyutun oluşturulması ve alışkanlıkları bizim dini ve ahlaki değerlerimiz ile çok daha güzel örtüşmektedir. Bu yönüyle batı Avrupa deneyiminin çok daha ötesindedir. Sosyal piyasa ekonomisi ekonominin temeli bireysel değerler bağlamında bizim örf adet gelenek ve dini değerlerimize çok daha elverişlidir.
Sosyal Piyasa Ekonomisi ilk olarak II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’da ilk Ekonomi Bakanı olan Ludwig Erhard (1897-1977) tarafından uygulanmıştır. Erhard Müller-Armack’ın fikir alanında yaptığı katkılarla 1948 yılından itibaren sosyal piyasa ekonomisine yönelik bir dizi reform uygulamaları başlatmıştır. Ancak bundan önce Müller-Armack 1945 yılında Münster Deklarasyonu ile sosyal piyasa ekonomisinin yapı taşlarını ortaya koymuştur.
Sosyal Piyasa Ekonomisinin Temel İlkeleri ve Özellikleri;
 Sosyal piyasa ekonomisinin temel ilke ve özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:
1. Özgürlük: İnsan hak ve özgürlükleri korunmalıdır. Piyasa ekonomisi açısından “Piyasa Özgürlüğü” söz konusu olmalıdır. Piyasa özgürlüğü; teşebbüs özgürlüğü ve tüketicinin tercih özgürlüğünü ifade eder.
2. Rekabet: Sosyal piyasa ekonomisi taraftarları “tam rekabet” in bir ütopya olduğunu, rekabetin esasen devlet tarafından teşvik edilmesini, aksak ve yıkıcı rekabetin engellenmesini savunmaktadırlar. Sosyal piyasa ekonomisine göre fonksiyonel rekabet devlet tarafından gerçekleştirilebilir.
3. Sosyallik: Sosyal piyasa ekonomisin temel unsurlarından veya ilkelerinden birisi ve en önemlisi sosyallik’ tir.
Sosyallik kavramı;
-Piyasada en düşük gelir grubunun yaşam standartlarının iyileştirilmesi ve tüm toplum üyelerinin ekonomik ve sosyal sorunlara karşı korunmasını ifade etmektedir
Sosyal piyasa ekonomisinde temeli “sosyal amaçlar” şunlardır:
a) Sosyal Adalet ve Adil Gelir Dağılımı: Toplumun tüm üyelerinin milli gelirden adil bir pay almaları ve toplum üyeleri arasında adalet ve eşitliğin gerçekleştirilmesi,
b) Sosyal Sigorta: İşsizlik, kaza, yaşlılık, hastalık ve saire sosyal sorunlara karşı toplum üyelerinin sigortalanması,
c) Sosyal Güvenlik: Çalışma yaşamında çalışanların emeklilik ve sosyal haklarının güvence altına alınması,
d) Sosyal Refah: Gelir düzeyi düşük olan kimselerin yaşam standardının yükseltilmesi,
e) Sosyal Katılım: Sosyal tarafların toplumsal kararlara katılımının sağlanması. Örneğin, çalışma yaşamında işçi ve işverenlerin katılımı ve uzlaşması ile toplu sözleşmelerin imzalanması,
f) Sosyal Barış: Toplumsal yaşamda barış ve huzurun sağlanması.
g) Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma: Toplum üyelerinin birbirlerine yardım etmesi ve dayanışma içinde olmaları,
h) Sosyal Demokrasi: Sosyal piyasa ekonomisi taraftarları, sosyal demokrasi ile toplumun yönetiminin halkın egemenliğine dayalı demokrasi ile gerçekleştirilmesini savunurlar.
Hemen belirtelim ki, sosyal piyasa ekonomisi aşırı müdahaleci devlet anlayışını değil, sınırlı müdahaleciliği ve düzenleyiciliği savunmaktadır. Klasik liberallerden farklı olarak devletin daha ağırlıklı olarak sosyal nitelikli hizmetleri üstlenmesini önermektedirler. Yine sosyal piyasa ekonomisi taraftarları aktif iktisat politikaları uygulanmasını ve devletin başlıca aşağıdaki görev ve fonksiyonları üstlenmesini savunmaktadırlar:
-Ekonomik düzenin genel hukuki çerçevesinin, yani Ekonomik Anayasa’nın oluşturulması,
– Adil bir gelir ve servet dağılımının sağlanması fonksiyonu,
– Ekonomik büyüme ve kalkınmanın sağlanması fonksiyonu,
– Kaynak kullanımında ve dağılımında etkinliğin sağlanması fonksiyonu,
– Ekonomik istikrarın sağlanması fonksiyonu,
– Ödemeler bilançosunda denklik sağlanması fonksiyonu.
4. Devletin Gücünün ya da Politik Gücün Dağıtılması ve Sınırlandırılması: Sosyal piyasa ekonomisinde devletin gücünün tek bir elde toplanması yerine, yetki ve gücün paylaştırılması ve bu şekilde sınırlandırılması düşüncesi savunulmaktadır. Bu çerçevede sosyal piyasa ekonomisinde kuvvetler ayrılığı önemli bir ilke olarak görülmektedir. Sosyal piyasa ekonomisi taraftarlarına göre yatay ve dikey kuvvetler ayrılığı kurumları devlet gücünün kötüye kullanılmasını önlemek için yeterlidir. “Yatay Kuvvetler Ayrılığı”, devletin gücünün yasama, yürütme ve yargı arasındaki dağılımını ifade eder. “Dikey Kuvvetler Ayrılığı”, ise adem-i merkeziyeti (yerinden yönetim) ifade etmektedir. Yetki ve gücün merkezi idare ile mahalli idareler arasında dağılımını ifade eder.
Sonuç olarak sosyal piyasa ekonomisi, başında serbest sıfatı olsun veya olmasın Piyasa Ekonomisinden farklı ve yeni bir ekonomik düzen değildir. “Sosyal” sıfatı ile belki de vurgulanmak istenen, piyasa ekonomisindeki devletin “Sosyallik” ilkelerine sahip çıkması ve geliştirmesidir.
Sosyal piyasa ekonomisin Maliye politikaları da bu çerçevede şekillendirilmelidir.
GÖRÜNÜM;
Türkiye ekonomisinin mevcut resmi verileri bağlamında son beş yıldaki Makroekonomik göstergeleri şöyledir.
Makroekonomik Gösterge  2015     2016      2017      2018  2019
Büyüme                            6,1         3,2        7,4          2,8       0,9
Bütçe Açığı/GSYH (%)       1,0         1,1        1,5          1,9       2,9
Cari Açık/ GSYH (%)          3,8         3,8        5,5          3,5       0,2
Enflasyon Oranı (%)          8,81       8,53      11,92  20,3     11,84
İşsizlik Oranı (%)            10,3         10,9      10,9        13,5     13,3
Son 15 yılda sosyal yardımlaşma ve dayanışma fonları ile yoksul kesim desteklenirken gelir dağılımında ki uçurum artmıştır. Zengin kesimler 7 kat varlıklarını artırmıştır. Milli gelirimizin %47 sini en zengin kesim alırken, en yoksul yüzde 20’si gelirin yüzde 6’sını almaktadır.
Diğer taraftan çeşitli ayni yardımlar ve yardım fonları verimsiz bireyleri ve vasıfsız işgücünü doğurmuştur.
İşsizlik tarihin en yüksek seviyelerine ulaşmıştır. Üstelik işsizlik içerisinde eğitimli nüfus işsizliği gittikçe yükselmektedir.
Ekonomi politikaları ve tek adam tarafından seçilmiş oligarklara teslim edilmiştir.
İktidar tarafından desteklenen sermaye ve oligarşi gereksiz ve verimsiz büyük devasa proje yatırımları ile ülkenin gelecek 35 yılını ipotek altına almıştır.
Maliye ve vergi politikaları bağlamında 1924 yılından bu güne 36 kez “vergi affı gelmiştir. Bunun 10’u son 16 yıl, 7’si son 6 yılda getirilmiştir. 2017 yılında tahsil edilen vergilerin %56’sı Dolaylı vergiler KDV ve ÖTV den toplanmış %13 ücretlerden kesilen gelir vergisinden % 9 Kurumlar vergisinden toplanmıştır. Bütçenin %56 gelirini toplamak için vergi idaresine gerek yoktur. Hâlihazırda yeniden Varlık barışı yasal düzenlemeye alınmıştır. Hal böyleyken mevcut aflar etkisiz ve verimsiz yalnızca kamu adına gelir toplayabilmek amaçlarını taşısa da bu yönde de başarılı olunamadığı görülmektedir.
Öte yandan son on beş yılda sözde yeniden yapılandırılan vergi idaresi yorgundur. Maliye Bakanlığı teşkilatlarının da yapılan düzenlemeler sonucu yerine yeni süreçler ve yapılar ortaya konulamamıştır. Tabiidir ki çalışamayan vergi düzenlemesi yapamayan idare, çareyi tüketim üzerinden vergi toplamada bulmuştur.  Evlerin önünde ki her araç, her petrol istasyonu vergi dairesine dönüşmüştür. Bu haliyle vergi idaresine lüzum da kalmamıştır. Öyle ki gelir toplama amaçlı aflarla bile yeterince kamu finansmanı elde edilememiştir.
Türkiye de bütçe açıkları her zaman iç borçlanma ve dış borçlanma yoluyla finanse edilmiştir. Geçmiş yıllarda genellikle bütçe açıkları kadar iç ve dış borçlanma yapılırken 2017 yılında bütçe açığı olan 53 milyar TL’den 30 milyar daha fazla borç alınmış ve devlet kasasına konulmuştur. İşte 2018 yılına girerken erken seçim yatırımlarında kullanılmıştır. Bu süreç krizi de tetikleyerek bugünlere gelmiştir.
Ekonomisi giderek artan borç̧ stoku, yanlış maliye politikaları ve çalkantılı siyasi yapı yüzünden oldukça kırılgan ekonomiye sahip Türkiye’de uygulanacak büyüme yönelimli maliye ve vergi politikalarının sosyal piyasa ekonomisi bağlamında bir model uygulanması gerektiği açıktır.
Türkiye’de sağlıklı bir kalkınma sürecinin gerçekleştirilebilmesin her şeyden önce düzgün bir kamu finansmanın sağlanmasından geçmektedir. Sağlam finansman kaynaklarına sahip olmayan Türkiye’nin söz konusu amaca ulaşabilmesi mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bugüne kadar, sağlam finansman kaynaklarını, vergileme ile elde etmekten kaçınmış gibi görünmektedir.
Her şeyden önce Türkiye açısından, ekonomik büyüme amaçlı olarak yapılabilecek en önemli vergisel teşvikin kamu harcamalarının sağlam gelir kaynağı olan vergileme ile karşılanabilecek hale getirilmesi olacaktır. Bu çerçevede kamu harcama reformunun da vergisel önlemlere paralel olarak yürütülmesi gerekmektedir.
Maliye ve Vergi Politikaları;
-Açık şeffaf temel insan hakları bağlamında ele alınmalıdır.
– Vergi politikası kapsamında alınan tedbirlerin bireyler ve yabancılar açısından uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olması gerekir.
-Vergilemede adalet ilkesi öncelemelidir.
-Vergi İdaresi ve vergi denetimi bir reform kapsamında yeniden yapılandırılmalıdır.
-Uluslararası ticaret üzerindeki vergi yükünün az olduğu bir sistem kurulmalıdır
-Mal ve hizmetler üzerinden alınan dolaylı vergilerin yükü düşürülmelidir. Özellikle sanayi üretiminin maliyetini düşürecek vergiler üzerinde durulmalıdır.
-Karlar üzerinden alınan kurumlar vergisi yerine artan oranlı gelir vergisine ağırlık veren, basitleştirilmiş̧ kurallara beyannameli sisteme geçilmelidir.
– İstihdam ve teknoloji arttırıcı verimli yatırımlar ile teknoloji transferi gerektiren doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını teşvik eden vergi düzenlemelerine ağırlık verilmelidir.
-Ekonomik yapının gerektirdiği biçimde verimli servet birikimini engellemeyen ama verimsiz servet birikimini vergileyen düzenlemeler yapılmalıdır. Servet vergisi değil servet artışı vergi kurgulanmalıdır.
-Son on beş yılda oluşan Kent rantları vergilendirilmelidir.
-Mükelleflerin mali durumunu temelden sarsacak kadar yüksek vergi oranları ve vergi cezaları, vergi aslına göre oldukça yüksek vergi cezaları, vergi alacağını teminat altına almak için uygulanan ancak mükellefin mali durumunu temelden sarsan ihtiyati haciz uygulamaları, vergi aslına göre oldukça yüksek miktarda uygulanan ihtiyati haciz uygulamalarına son verilmelidir.
-Fazla ve yersiz alınan vergilerin iade edilmesi, iadelerde faiz sınırı aşırı ekonomik faaliyetlerde ortaya çıkan vergi engellerinin kaldırılması konusunda piyasada faaliyet gösteren birey ve teşebbüslere destek olunması ve zararlı boyutlara ulaşan vergi rekabetiyle mücadelenin sürdürülmesi düzenlemeleri yapılmalıdır.
-Bu anlamda, vergilendirme yetkisi kapsamında alınan tedbirlerin meşru bir amaç gütmesi zorunludur. Ayrıca bu tedbirlerin açık, anlaşılabilir, ulaşılabilir bir mevzuat normu ile düzenlenmesi, uygulamanın da bu norma uygun şekilde cereyan etmesi gerekir. Ancak bu tedbirlerin hiçbir şekilde mükellef üzerinde bireysel ve aşırı bir külfet oluşturmaması gerekir
Maliye ve Vergi Politikalarında Yapılması Gerekenler;
1-Kurumlar Vergisi kaldırılacaktır. Gelir ve Kurumlar vergisi tek çatı altında birleştirilerek yalnızca Gelir Vergisinin olduğu vergi sistemine geçilecektir.
Türkiye de 2017 yılı Genel Vergi gelirleri toplamında Gelir ve Kurumlar vergisinin payı sırasıyla %23 ve yüzde 9 dur. Bu haliyle OECD verileri ortalamasının altındadır. Toplam vergi gelirleri hasılasının içerisinde yer alan Gelir Vergisinin de çoğunluğu (yüzde80)  ücretler üzerinden alınan Gelir Vergisinden oluşmaktadır. Bu haliyle özellikle Gelir Vergisinin vergilenebilir kapasitesi vergilenememektedir. Haliyle toplam vergi gelirlerini tüketim üzerinden alınmaktadır. Vergide adalet ilkesini zedeleyen bu durum kamu harcamalarının sağlam kamu finansmanı ile karşılanması ilkesini de zedelemektedir. İşte hem vergileme kapasitesinin varlığı hem de kamu finansmanın sağlam kaynaklardan finansmanı açısından her iki verginin tek kanunda tek çatı altında toplanması ve alınması uygulamasına geçilecektir. Böylelikle vergi tabana yayılacak vergi adaleti gerçekleştirilecek ve sağlam kamu finansmanı yoluyla bütçe denkliği sağlanacaktır. Aynı zamanda basit anlaşılır vergi sisteminde de geçilmiş olacaktır.
2- Asgari Yaşam standartları altında olan vatandaşlarımıza yıllık vergi iadesi yapılacaktır;
Verginin tabana yaygınlaştırılması bütçenin sağlam gelirleri ile finansmanı yolu vergiyi tabana yaymak ve her kesimi gelir vergisi mükellefi yapmaktan geçmektedir. Diğer yandan bireyler yıllık gelir vergisi beyannamesi verirken yıllık olarak asgari geçim standartları altında gelir beyan eden ailelere bireylere yıllık vergi iadesi yapılacaktır. Bu yöntem pek çok medeni ülkede uygulanmış, uygulanan uygulanabilir Vergi Teorisi ve pratiğinde “Negatif Gelir Vergisi” dediğimiz şeydir.
Unutulmamalıdır ki modern demokrasilerde vergi ödemeyen, ödediği vergiyi hissetmeyen (tüketimin içerisindeki vergiler vb.) bireylerin vergi bilinci gelişmez bunun tabii sonucu da siyaset bilincinin dolayısıyla oy tercihlerinin gelişmemesidir.
Bugün ücret üzerindeki stopaj işverenler üzerinde bir yüktür. Üstelik kaynağından kesilen bu vergi işverenlerce ödenemeyip sosyal sigorta gelirlerinin azalması başka kaynaklardan finanse edilmesi bütçelerin bu nedenle daha fazla açık vermesini ve borçlanmasına yol açmaktadır.
3-Damga Vergisi gibi çağdışı bir vergi tamamen kaldırılacaktır,
2017yılı merkezi bütçe gelirleri içerisinde ki yüzdesi %2,3 (620 Milyar Vergi Toplamı içerisinde 15 milyar TL)
Hâlihazırda bir sözleşme kâğıt ve akitlerden alınmakta olan Damga Vergisi gibi ilkel bir verginin tamamen kaldırılması yerinde olacaktır. Bu verginin tarh ve tahsilatları için idarenin örgütlenmesi maliyetleri ortadan kaldırılmış olacaktır. Ticareti engelleyen kendiliğinden bir bürokrasi oluşturan bu uygulamanın tamamen kaldırılması yerinde olacaktır
4-Kent ve İmar rantları vergilendirilecek,
Ülkemizde son 16 yıllık dönemde kent rantları özelinde imar rantları en önemli rant mekanizması olmuştur. Öyle ki bu rantlar trilyonlarca liraya varan imar yolsuzlukları ve daha önemlisi malum terör örgütlerinin en önemli finansman kaynağı olmuştur.
Mevcut hükümet defalarca bu rantları önleyeceğine ilişkin düzenlemeleri dile getirmiş son yıllarda ve aylarda da imar rantlarının vergilendirileceği ve olası rantlardan kamu finansmanı yaratılacağı söylemini dile getirmektedir. Ama hala yasal düzenlemeler yapılmamıştır. Yapılmamaktadır.
Modern serbest piyasa ekonomilerinde uygulanan bu vergi acilen vergi sistemimize getirilmelidir. Haksız imar rantları başta belediye gelirleri olmak üzere merkezi idarenin gelirleri içerisine alınmalıdır. Bu verginin uygulanması keyfi imar düzenlemelerinin de önüne geçecektir. Haksız kazanç yaratan keyfi uygulamaların son on beş yılda şehirleri ne hale getirdiği ortadadır. Bu haksız kazançlar siyasetin de en önemli kayıt dışı gelirlerini oluşturmaktadır. Kayıt dışı ekonomi kayda alınacaksa bu ancak siyasetin kayıt altına alınması ile mümkündür. Bunun da en önemli yolu haksız imar uygulamalarının karşına rant vergisi ile çıkmaktadır. Dönüşüm gibi mecburi imar planı değişiklikleri sonucu oluşabilecek rantların da bu yolla vergilendirilmesi vergide adalet ilkesinin ve doğan sosyal maliyetlerin finansmanının sağlanması için en önemli yoldur. Buradan elde edilecek gelirler ile yaşanabilir, çevreye duyarlı modern kentlerin kurulması teşvik edilecektir.
5-Sanayii ve Tarımsal üretiminin girdileri üzerinde ki ÖTV gibi vergiler tamamen kaldırılacak,
İstihdam yaratılması gerçek büyüme ile olur. Gerçek büyüme ise seferberlik ile değil üretim ile artar. Üretimin girdileri sanayii içerisinde çok çeşitlidir. Girdi maliyetleri ÖTV ye tabii olmamalıdır. Mevcut işleyişte ÖTV’li girdi kullanan sanayici bu ÖTV’yi ya mahsup etmekte ya da iade almakla uğraşmakta çoğu zamanda bu vergi finansman maliyeti oluşturmaktadır. İşte bu nedenlerle girdi ÖTV gibi vergilere hiç tabi tutulmamalı sanayiinin üzerindeki finansman maliyeti ortadan kaldırılmalıdır.
Tarımsal üretimin en önemli girdisini teşkile eden Mazot üzerinden ÖTV tamamen kaldırılarak tarımsal üretime en büyük teşvik verilmiş olacaktır.
6-Asgari Yaşam Standartları içerisindeki mal ve hizmetlerin KDV’si sıfırlanacak,
Her yıl yayımlanan dört kişilik Asgari Geçim Standartlarını oluşturan bireysel tüketimlerin KDV’leri sıfırlanmalıdır. Et, Süt, kira eğitim ve diğer mecburi harcamalar üzerindeki vergi yükü kaldırılmalıdır. Bu öneri sosyal piyasa ekonomisinin temel gereğidir. Hâlihazırda tüketim üzerinden alınan vergiler özellikle asgari gelirle yaşamak durumundaki bireylerin üzerinde vergi yükü oluşturmaktadır. Bu vergi yükü haksız adalet anlayışından uzak gelir dağılımını da olumsuz etkileyen bir haldedir. En azından Asgari yaşam standartlarında geçinen bireylerin bu adil olmayan haksız vergilerden kurtulması böylelikle bir nebzede olsa gelir dağılımına olumlu katkı sunmak görevimizdir.
7-Sanayici, Tüccar ve esnaf sanatkârların devletten olan alacağı Devreden Katma Değer Vergileri ödenecektir.
Son vergi düzenlemelerinde mevcut iktidar söz vermesine rağmen bu reform da bunu yapamadı. Şirketlerin bu gün itibariyle 65 milyar lira civarında net Katma Değer Vergisi alacakları bulunmaktadır. Bu alacaklar iş dünyasının üzerinde muazzam bir finansman yükü oluşturmaktadır. İşverenin bu tür alacaklarının borçlarına mahsup edilmek, gider yazılmak ya da aylık olarak taksitler itibariyle ödemeleri yapılacaktır. Ticaret kesiminin üzerinde yük bırakmayacak Katma Değer Vergisi sistemine mutlaka geçilecektir.
-Mükelleflerin mali durumunu temelden sarsacak kadar yüksek vergi oranları ve vergi cezaları, vergi aslına göre oldukça yüksek vergi cezaları, vergi alacağını teminat altına almak için uygulanan ancak mükellefin mali durumunu temelden sarsan ihtiyati haciz uygulamaları, vergi aslına göre oldukça yüksek miktarda uygulanan ihtiyati haciz uygulamalarına son verilmelidir.
-Fazla ve yersiz alınan vergilerin iade edilmesi, iadelerde faiz sınırı aşırı ekonomik faaliyetlerde ortaya çıkan vergi engellerinin kaldırılması konusunda piyasada faaliyet  gösteren birey ve teşebbüslere destek olunması ve zararlı boyutlara ulaşan vergi rekabetiyle mücadelenin sürdürülmesi düzenlemeleri yapılmalıdır.
8-Başta Belediyeler olmak üzere Kamu kurum ve kuruluşlarının yıllık Gelir ve Giderleri Bağımsız Denetim Şirketleri tarafından denetimden geçirilip SPK‘ya tabi şirketler gibi yıllık faaliyetleri raporları kamuoyuna açıklanacaktır. Bütün vatandaşlarımız bu türlü hesaplara istediği an ulaşabilecektir.
Adil şeffaf hesap verebilir bir kamu sisteminin kurulması için, başta belediyeler olmak üzere kamu kuruluşlarının yıllık hesapları her yıl Bağımsız denetim Şirketleri tarafından incelettirilerek kamuoyunun bilgisine sunulacaktır. Kamu Denetim Kurulu ve Sayıştay’ın gözetiminde yaptırılacak bu denetimler ayrıca bu kuruluşlarca çapraz denetim ve gözetime tutularak yılsonu sonuçları ve hesapları parlamentoya sunulacaktır. Böylelikle; bugün işlevi yok sayılan Sayıştay’ın bir hesap denetim mahkemesi hüviyeti güçlendirilecek, Kamu Denetimi ve Gözetimi kurumunu fonksiyonları daha etkin hale getirilecektir.
NOT; KENT RANTLARI VE GELİR KURUMLAR VERGİLERİNİN BİRLEŞTİRİLMESİ TEORİ VE PRATİĞİ selcukyucel.com da yayımlanan makalelerimde.
SELÇUK YÜCEL21

Sıradaki Makaleler

“Biz Vergiyi Size Sevdiremeyiz Ama Onu Size Kolaylaştırabiliriz” Hollanda Gelir İdaresi   GİRİŞ Vergi ödemek, temel bir vatandaşlık görevidir. Vergi uyumu, vergi kadar eski bir...
Giriş Vergi sisteminde mükelleflerin yükümlülükleri, Vergi Usul Kanunu kapsamında düzenli bir şekilde tanımlanmıştır. Bu kapsamda, mükellefler, işe başlama, iş veya ikametgah adresindeki değişiklikler ve işi...