J.J.Rousseau “Toplum Sözleşmesi” Üzerine Notlar
İçinde yaşadığımız çağda , modern toplumların siyasal biçimlendirilmesinin tarihi hemen hemen J.J.Rousseau ile başlar diyebiliriz. Düşünürün özellikle de “Toplum Sözleşmesi” baş yapıtı ile.
J.J.Rousseau nun Toplum Sözleşmesi, kendisinin ne yapmak istediği ifadesi ile başlar. Amacını şöyle belirler; “Niyetim, insanları oldukları gibi, yasaları da olabilecekleri gibi ele alıp, toplum düzeninde güvenilir ve haklı bir yönetim kuralı bulunup bulunmayacağını araştırmaktır.”[1] [i]Hemen ilk başta da tezini ortaya koyar. “İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur” Daha sonrasında varsayımsal betimlemeler yaparak , insanın dünyada ki ilk serüveninde özgür ve eşit olduğu hipotezini işlemeye başlar.
J.J.Rousseau ya göre ilk insanın yeryüzündeki serüveni “doğa durumunda” tam bir eşitlik ve özgürlük içerisinde mutlu bir şekilde başlamıştır. İnsanın bu özgürlük ve eşitlik durumu toplumun kuruluşuna kadar devam etmiştir. Rousseau ya göre toplum denilen siyasi birlik ilk mülkiyetin ortaya çıkması ve eşitliğin ortadan kalkmasıyla doğmuştur. İnsan doğa durumundan toplumsal bir oluşuma geçer. J.J.Rousseau bunu şöyle anlatır. . “Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip ‘bu bana aittir’ diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun kurucusu oldu”. Bu süreç zorunluluklar sonucu oluşmuştur. Böylelikle insan, iç güdüden ahlaki duruma, zorunlu çalışmakla yükümlülüğe , ödeve geçmiş olur. Yani böyle bir geçiş ile hak ve haksızlık kavramları da ortaya çıkmıştır. Yasalar da ilk defa bu şekilde var olmuştur. Bu yasalar gereklidir, nihayetinde insanın canını, malını koruyacak olan yasadır. Aynı zamanda bu yasalar insanın akli, yani rasyonel düşüncesinin ürünüdür. Tabii ki gelenek ve görenek gibi töreler yasanın yanında bulunacaktır. Ama tüm bu yasalar insanın doğal durumundan da uzaktır. İnsan toplum haline gelerek doğal eşitliği ve özgürlüğünü de kaybetmiştir. Doğa durumuna dönmenin de bir olanağı olmadığına göre en iyi yol yasa ve kültürle oluşturulacak modern ve uygar toplumla bu doğa durumuna yani saf eşitlik ve özgürlüğe durumuna olabildiğince tekrar yaklaşmaktır.
İşte bu nedenle J.J.Rousseau insanı tekrar bu doğa durumuna yaklaştıracak yönetim biçimini arar. Böyle bir yönetim biçimi insan ve toplum için en ideal yönetim biçimi olacaktır. Bunun için de ilk tezini ortaya koymakla başlar.
“İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur.”
Görüleceği üzere insanın doğal en tabii , doğuştan gelen hakkı özgürlüktür. Yani özgürlük insanın doğasına içkindir. Öyle ya insan eşit ve özgür bir doğa durumundan, mülkiyet eşitsizliği ile toplumsal bir yaşam biçimine geçmiştir. Zorunlu bir durum sonucunda siyasal birliği, toplum sözleşmesi ile yani herkesin herkes ile birlikteliğinin kurulması ile özgürlük ve eşitlik hakkını sınırlamıştır. Bundan sonra yine doğasına en yakın bir toplumsal yönetim biçimini kurmalıdır. J.J.Rousseau bu durumu şöyle söylemektedir: “Üyelerden her birinin canını, malını bütün ortak güçle savunup koruyan öyle bir toplum biçimi bulmalı ki orada her insan hem herkesle birleştiği hâlde yine de kendi buyruğunda kalsın hem de eskisi kadar özgür olsun. İşte, toplum sözleşmesinin çözüm aradığı ana sorun budur.”
Öyle bir siyasal birlik inşaa edelim ki, herkes kendi özgür alanında kalsın, hem de herkes herkesle birlikte kalsın. Kişi kendi hakları ile başbaşa kalırken aynı zamanda toplumsal birlik olmayı da gerçekleştirsin.
J.J.Rousseau ye göre bu şekilde kurulması gereken siyasi birlik inşaa edilen yani doğal olmayan bir birlik olacaktır. Çünkü bu birlik genel iradedir ve insan aklının ürünüdür. Bu şekilde kurulacak birlik hukuki ve kollektif bir gövdeye sahip olacaktır. J.J.Rousseau ye göre kollektif bir gövde tüzel kişidir. Kamusal tüzel kişisi. Burada her kişinin bu siyasal birlik ile bağı olacak aynı zamanda her kişi diğer kişilerle bağı olacaktır. Bu ilişki aklın ürünü pozitif hukuk ile gerçekleşecektir. Buradan hareketle Toplum Sözleşmesini şöyle özetler; “Her birimiz bütün varlığımızı ve bütün gücümüzü bir arada genel istemin buyruğuna verir ve her üyeyi bütünün bölünmez bir parçası kabul ederiz.”
Burada “Egemen” kavramını ve sorununu ele alır. J.J.Rousseau göre egemenlik burada ayrı bir alan ve ayrı bir sorundur. Yasayla türetilen meşruiyeti olan uygulaması itibariyle ayrı bir alandır egemenlik alanı. “Egemen varlık” tanımlarken Cumhuriyetin aktif alanı olarak tanımlanır. Öyleyse Cumhuriyeti nasıl tanımlıyor? ilk önce Cumhuriyetin tanımı vermemiz gerekir. J.J.Rousseau göre Cumhuriyet bir yönetim rejimidir, “yasalarla yönetilen site , devlete” Cumhuriyet denir. Yasa ile yönetilen her devlet cumhuriyettir. JJ Rosueya göre iki tür yönetim biçimi ,rejimi vardır. Despotik rejimler ve Cumhuriyet rejimleri. Cumhuriyet rejiminin de iki tarafı vardır; pasif tarafı ve aktif tarafı. Cumhuriyetin pasif tarafı “Devlet”, aktif tarafı da “Egemen Varlıktır.” Cumhuriyet yönetim biçiminde pasif devlet kesiminde insanlar uyruktur ve uyruklar egemenlerle ilişki halindedir. Cumhuriyetin aktif tarafında ki egemenlikte ise insanlar yurttaş konumundadır, yurttaşların yurttaşlarla ilişkisi sözkonusudur.
Görüldüğü gibi egemen güç olandır. Bu güç toplumsal anlaşmayı halk yani yurttaş ile toplumsal anlaşmayı yapmıştır. Bu anlaşmada hukuk yani yasa egemenin de üzerindedir ve genel irade ile temsil edilmektedir. Genel irade beyanı ise yasadır. Rousseau , genel irade ile bireylerin iradelerinin toplamının aynı şey olmadığının altını çizer. Genel irade, birey iradelerinin toplamından farklı, bunların ötesinde ve üstünde bir şeydir. Cumhuriyette egemen kendisince temsil edilir, parçalanılamaz, devredilemez yalnızca egemen taşıdığı gücü devredebilir. Burada ki genel irade ise, yurttaşların iradesi herkesin iradesidir. Yönetilenlerin iradesi ile yöneticilerin iradesi birdir, genel yararda birleşir, bu genel irade kişi, sosyal gruplar yada bir zümre olamaz.
Yasalar genel iradenin beyanı ise yasayı kim koyacak ? Yasa toplum oluşturulurken herkesin herkesle işbirliği yapılırken konulacaktır. Genel irade ile kurulan bütün yani toplum her ferdi ile ilişki içerisinde iken bütünün kendi üzerinde etkisi, yani bütünün bütünle ya da egemen varlığın devletle olan ilişkilerini düzenleyen yasalara politik yasalar yani Anayasa denir. Yani günümüzün Anayasaları diyebiliriz. Burada yasa koyucu yasama faaliyetinde bulunamayacaktır. Yurttaş yani halk yürütmede bulunabilir. Egemen ise yasama faaliyetinde bulunabilir yani egemen halk ise halkın temsilcileri yasama faaliyetlerinde bulunabilecektir. Yasalar genel iradeyi yansıtmalıdırlar yani kamu yararını. Yasama gücü halkın elindedir.
Cumhuriyetin pasif tarafı Devlet, aktif tarafı da Egemenliktir. Cumhuriyet yönetim biçiminde pasif devlet kesiminde insanlar uyruktur ve uyrukların egemenlerle ilişki halindedir. Hükümetler ise egemen varlığın sadece birer aracıdır. Öyle ya cumhuriyetin aktif tarafı egemen varlıktır. J.J.Rousseau buna göre hükümeti şöyle tanımlar; “yurttaşlarla egemen varlığın karşılıklı ilişkilerini sağlamak amacıyla kurulmuş, gerek yasaları, gerekse politik ve toplumsal özgürlükleri sürdürmekle görevli, aracı bir bütündür.”…”Hükümet egemen varlıktan aldığı buyrukları halka geçirir”. ….”Egemen varlık yönetmeye, yönetici yasamaya, yurttaşlarda yasayı hiçe saymaya kalkıştılar mı, düzen yerini karışıklığa bırakır.” Her birinin temsilleri orantılı olmalıdır. Orantı bozulur yine düzen bozulur. J.J.Rousseau ya göre bir hükümetin iyi olabilmesi için , halkın aşırı ölçüde güçlü olması gerekir. Hükümet kurma işi hiç bir zaman bir sözleşme işi değil, bir yasa işidir. Yürütme gücünü ellerinde tutanlar da halkın efendileri değil, görevlileridir. Genel sistemin uygulanması olan egemenlik, yalnızca egemen varlık yani halka aittir.
J.J.Rousseau, Toplum Sözleşmesi eserinde Kitap III bölümde de hükümet etme biçimleri ve çeşitleri üzerinde durur . Üç çeşit yönetim biçimi vardır. Bunlar, Demokrasi, Aristokrasi ve Monarşidir. Kitap IV bölümün de de genel irade oy, ve seçimler üzerinde durarak sistemin işlemesi için gerekli önlemlerden bahseder.
J.J.Rousseau , Hobbes un Leviathan ında egemenliği ölümsüz Tanrıdan, ölümlü Tanrı ya indirirken, daha da ileri giderek egemenliği tamamen halka özgüler. Siyasal tarihin , çağdaş siyaset biçimlerinin öncüsü “Toplum Sözleşmesi” bugünleri anlamak ve çözümlemek için önemli bir düşünsel yapıttır.
Selçuk YÜCEL
1-Jean-Jacoques ROUSSEAU; Toplum Sözleşmesi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınevi, Hasan Ali YÜCEL klasikler dizisi, Çeviren Vedat GÜNYOL , XXXIV.Baskı, sh. 3, sh. 54-55