Felsefe okumalarıma “felsefe sözlükleri” ile başladığımda , Metafizik konusu gizemli hayret uyandırıcı bir kavramdı . Metafizik kavramıyla karşılaştığım da bu kavramın numan, fenomen, ayrımında numan nin bilgisi olduğu algısını epeyce taşımıştım. Bu sayede Metafizik okumaları manevi hayatımızda belirli soruların karşılığınıda bulabileceğim bir kavrama dönüşmüştü. Öyle ya Metafizik insan ve benin görünmeyenin bilgisi, yazılıp çizilen bir ilim , bilim olmalıydı. İnançlarım bağlamında “kelam” dahi burada anlam buluyordu.
Metafizik kavramı ve konusu bir nevi inanç ilmi , teoloji olarak varlığını günümüze kadar taşımıştır. Okumalarımdan edindiğim bilgilerde çok yanılmamışım. Yeniçağ’ dan bu yana çoğu düşünürler de böyle anlamış olsa gerekir ki, aydınlanma ile metafiziğin arasına mesafe konulmuş ve üzerine binlerce cilt kitap yazılmıştır. Şu günlerde çoğu çevrelerde de Metafizik kavram ve konusuna hala teoloji , ilahiyat olarak bakılmaya devam ediliyor.
Şimdilerde Metafizik kavram ve bilgisinin ilk filozoflardan Aristotalese ait olduğunu biliyoruz. Ama bir farkla, Metafizik kavramı filozofun kendisince verilen bir isim olmadığını da öğrenmiş olduk. Kendisi bu kapsamdaki ilgili çalışmalarını “ilk felsefe”, “ilk episteme”, “Sofia”, “aranılan bilim” gibi adlarla isimlendirmiş. Çok sonraları talebelerinin günümüze gelen ders notlarından toplanan kitaplarında ilk olarak Metafizik adının kullanıldığını, bu adın da Aristotalesden birkaç yüz yıl sonra verildiğini görüyoruz.
Aristotalesin çalışmalarının toplandığı Metafizik , kendisinin yapmış olduğu, bilimler sınıflandırılmasında Teorik bilimlerden Fizika, Matematika, Teologika olarak üçlü ayrımda ,“Teologika” olarak yer alıyor .
Bu sınıflandırma esas olarak Aristotalesin sistematik felsefesi ile töz anlayışının da bir sınıflandırılmasıdır. Ona göre yaşamda üç tür töz vardır. Birincisi “Fiziksel Töz”, yani doğanın bilgisi “fizika”, burada madde de biçim ve özdek birliktedir, birbirinden ayrılmazlar. İkincisi niceliklerin bilgisi “Matematika”; matematiksel nesneler, dışarıda maddede biçim ve özdek birliktedir ama bunlar zihinde ayrıktır , ayrılabilir. Üçüncü töz, “Tanrısal Töz”; tanrısal olanın bilgisi, bilinmeyenin bilgisi yani dışarıda var olmayanın, yalnızca zihinde var olanın bilgisi “Teologika”.Burada bir saptama yapmak önemlidir. Zihinde varolanın bilgisi derken tümelin , kavramın bilgisi olması gerektiğinin altı çizilmelidir. Bu husus günümüze kadar çok farklı anlaşılacak konunun evriminde Metafizik “inanç ve imgelemin” bilgisi olacaktır.
İşte yalnızca zihinde var olanın bilgisi için Aristotales “Teoligika” kavramını kullanıyor. Aristoteles burada “Tanrısal olanın” bilimini arar. Buna İlk felsefe, ilk bilgi, bilgelik sofia, aranılan bilim adlarını verir. Görüldüğü gibi çalışmalarında Metafizik adını kullanmaz. Metafizik kavramı kendisinden sonra, fizikten sonra gelen bilgi anlamında isimlendirilir. Aslında sonralık burada teorik bilimlerin sıralaması manasındadır. Aristotelesden bir kaç yüzyıl sonrasında Metafizik olarak adlandırılan çalışma yada bilim Teoloji olarak anlaşılacak çevirilere de bu isim verilecektir. Özellikle ortaçağda , tanrı bilim, görünmeyen varlıkların , inanç konusu yapılan imgelemenin ilmi olarak yazılıp çizilecektir.
Bütün bu anlaşılmalara rağmen konunun özünün böyle olmadığı ilk çalışmalarda yer almaktadır. Aristotales kendi çalışmalarında Teoloji kelimesini kullanmıyor. Sadece teoloğlar kelimesini kullanıyor. Teoloğlar kavramını da Homeros ve Hesiodos gibi anlatılar için, doğa bilimi hakkında konuşanlar (Tales, Alexmondros, Aneximenez vb) öncesi için kullanıldığını görüyoruz. Aristotalesin teoloğlar döneminde bahsettiği bilinçin evrimi imgelem , poetika karışımı anlatı, masallar, gizemli anlatılan mitoslar epey bir yüzyıl devam eder. Bu bağlamda Metafizik ilk Kozmogonia olarak ortaya çıkar. Homeros ve Hesiodostan önceleri ilk çağ kültürlerinin bilinci ile birlikte, Sümer ve Mısıra kadar giden Babil Enuma Eriş ten Tanrıların doğumu ile bağlantılıdr. Bu süreçte henüz doğa, toplum, insan ayrışmamış bir bilinci ortaya konulan bir dönemdir.
Platon ilk defa Teologia kavramını kullanır. Bu kavramı yukarıda bahsettiğimiz Aristotalesin de eleştirdiği Teologlar dönemi için kullanır. Platon burada bu dönemleri geçmişin masalları olarak adlandırarak, onları şiddetli bir eleştiriye tabi tutar. Görüldüğü gibi Metafizik ilk önceleri dünyevileştirilen inançların, imgelemin duyulur olanın etkisiyle gelişmiştir. Bu Metafiziğin ilk evresidir. Buna ilk teoloji, ilahiyyun da denilebilir. Sokratesle birlikte düşünce kavramı aramaya başlar. Platon da diyalektik düşünce ile kavrama ulaşmaya çalışır. Kavramı idea olarak düşünen Platon ideaları yine kendisinden öncekiler gibi gizemli bir şekilde Tanrı katına koyar(İdealar dünyası). Süreç Aristotalesin Tanrı katında yeralan ideaları yeryüzüne maddenin esas ve sürete taşımasıyla birlikte düşünce akıl ve us a, kavrama yükselmeye çalışır. Tam da Aristotaleste sistematik düşüncesinde bunu ortaya koymaya çalışmıştır.
İşte burada mistik anlatılar mit, gizem, efsane ile ilahiyyun ,teoloji olarak anlaşılan metafiziğ in ikinci evrimi başlar. Aristotales eğitim açısından sonrası , ilim açısından öncesini yani ilk felsefeyi, aranılan bilimi, yöntemleri ile birlikte de ortaya koyar. Aristoteles kendisi de aranılan felsefeyi bilimi ortaya koyarken çok da mistik ögeleri de dışarıda bırakmaz. Ona göre Metafizik bir bilme biçimidir, hakikatin bilgisidir. Tanrı nasıl biliyorsa o biçimde bilme biçimi. Felsefe kalıcılığa ançak bu şekilde ulaşabilir. Aristotalese göre bu bilgi, salt aklın bilgisidir. Hatta “Tanrı salt akıldır”. O hiç bir şeye karışmaz, yalnızca devindiren devindiricidir, kendisi devinmeyendir. Akıl ussallığa çıkarken mantık (Organon) ile akıl yürütmenin yöntemlerini de ortaya koyar.
Kendisinden sonra Metafizik olarak adlandırılan Aristotalesin felsefi sistemi, iki üç yüzyıl sonra Yeni Platoncu Felsefe ile vahye dayalı dinsel düşüncelerin harmanlanmasıyla tamamen teoloji, ilahiyat olarak karşımıza çıkacaktır. Bu sürece Patristik ve Skolastik felsefi dönemle birlikte, Aristotales geleneğinden yetişen Farabi, İbni Sina, Thomas Aqinous da vahy ve akıl birlikteliği iç içe geçeçektir. Metafizik İbni Sina nın da yaptığı gibi tamamen teolojinin hizmetine sunulacaktır.Taki 1600 yılların ortalarında Spinoza inanç ve aklı tamamen birbirinden ayıran düşüncelerini Tractacus kitabında ortaya koyuncaya kadar. Etika kitabını da başlıbaşına bir Metafizik kitabı sayabiliriz. Spinoza Etikaya Tanrı ve Tanrının kanıtlaması ile başlar. Geometrik aksiyomlarla bir Tanrı tanımı ortaya koyar. Bu tanım içkin tanrı anlayışıdır artık.
Yeniçağ ile birlikte Aristotalesin evren anlayışının yıkılması, düşüncenin siyasetin kiliseye karşı mesafeli duruşu sosyal, ekonomik, siyasal gelişmeler sonucunda, deney ve tecrübenin ön plana çıkması bir anlamda bilimsel düşünce ile Metafiziğin mesafesi tamamen açılacaktır. Bilginin, bilimin kaynakları deney, gözlem, duyuma indirgenerek emprizm gibi yepyeni bir epistemoloji inşaa edilecektir. Bilinç Aşkın Tanrı anlayışından, İçkin Tanrı anlayışına evrilecektir. Özellikle Kant la birlikte Metafizik tamamen bir bilinmezliğe indirgenecek, bu bilinmezlik bilme biçinin dışına çıkarılacaktır. Hatta bunun sonucunda Kant metafizik yerine “Ahlak Metafiziği” ni kuracaktır . Metafiziğin kullandığı akıl yöntemi araç, aracı Mantık disiplini tek başına eline alınacak, metafizikten tamamen kopartılacaktır. Bundan sonra gelen mantıkcı pozitivizim ile Metafizik tümden reddedilecektir.
Metafizik Modern çağın kurulumuyla tamamen bir tarafa atılacaktır. Belkide biraz Hegel ve sonrası canlanır gibi gözükse de ektisini yitirecektir. Mantık çalışmaları tek başına bir disiplin olarak ontolojik kavramlar ele alınacak, sonrasında Metafizik Heiddeggerle Varlık ve Zaman , C.Wolf ile Varlık olarak Varlık kavramları ile ontoloji olarak günümüze kadar bir nebze de olsa dikkate alınacaktır.
Tüm bu olup bitenler bize bilincin evrimini ortaya koyar. Şiir, poetika, retorika, diyalektika, apodiaktika, imgelem, duyum ve algıdan , bilmenin ilk biçiminden, imgelemin ve duyumun akıl, us a evrimleşmesini, insan merkezli yaşamın, birey odaklı yaşama düşüncesinin gelişimini, Metafizigin kavram ve gelişimleriyle de izleyebiliriz . İnsan, doğa ve toplumdan , birey olmaya doğru evrimi çok zor ve uzun zamanlar almıştır.
Bu bağlamda insanın düşüncenin Metafiziğe hala ihtiyacı vardır. Görüldüğü gibi Metafizik ilk anlama anlamlandırma biçimleri ,insanın teolojik kurgusu ve geçirdiği değişim, kavrama yükselmeyi felsefenin konusu haline getirmiştir. Felsefe konusu olan düşünce biçiminde kavramın akıl ve us a yükselmesine hala ihtiyacımız vardır. Yaşamın birliğe getirilmesi tümelin bilgisinin ortaya konulması için teolojiden uzak aklın yasaları ile yeniden tanımlanacak Metafiziğin, önemli roller oynamasını bekliyoruz. Böylelikle değişmez olanın bilgisini ve hakikatı arayışımız ,bulmamız mümkün olabilecektir.
Bu açılardan bilme biçimi olarak Aristotalesin ilk anlatım biçimiyle, yöntemiyle salt aklı, ve us u kavramak çok önemlidir .Aklın yasaları çalışma biçimiyle tümelin bilgisini yeniden keşfetmeli yaşamı birliğe getirebilmeliyiz. İçinde yaşadığımız şu günlerde insan kavramını da aşarak “Canlı” (Hayvan, Bitki , Çevre vb) kavramı ile ahlak, siyaset, hukuk ekonomi ve bilimi yeniden ortaya koyulabilmeliyiz. Felsefe bir yaşama biçimiyse yaşadığımız süreçleri olup bitenleri çözüleyebilmeli, yaşamı yeniden anlamlandırabilmeliyiz.
Selçuk YÜCEL